Bercan TUTAR – 30 Ocak 2024
Emperyal statüko ile onun mimarı Batı dünyası zor zamanlardan geçiyor. Adeta tarihin akışına karşı bir mücadele veriyorlar. Zamanı tersine çevirmeye çalışıyorlar. Fakat ne yapsalar da ABD’nin liderlik ettiği emperyalist statükonun hemen her alanda ve bölgedeki erozyonunu önleyemiyorlar. Batı’nın hegemonik kan kaybı artarak devam ediyor.
Ecelleri yaklaştıkça da uluslararası sabotaj ve kaosu yayma stratejisini devreye sokuyorlar. Son günlerde bu kaosu yayma stratejisinin bir parçası olarak Batı’da savaş söylemi giderek artmaya başladı. Gazze’de istedikleri sonucu alamayan ve kendi kamuoyları başta olmak üzere dünya halklarının ve devletlerinin desteğini kaybeden Batılı ülkeler özellikle Lahey’de İsrail’in soykırımdan yargılanması kararının alınmasından sonra taktik değiştirip Rusya’yı merkeze alan kirli propagandalarına yeniden başladılar.
Alman savunma bakanı da İngiliz meslektaşı gibi Rusya’yı hedef göstererek Almanya’nın ordusunu yeniden inşa etmesi gerektiğini duyurdu. Oysa 24 Şubat 2024’te Rusya Ukrayna’ya girdiğinde Batı medyası Rus ordusunu son derece etkisiz, modası geçmiş ve yozlaşmış olarak tasvir ediyordu.
Ancak Gazze’de işler ters gidince son haftalarda Rusya, Avrupa’nın yeniden silahlanmasını gerektiren yakın bir tehlike haline geldi. Dünyanın öbür ucunda da benzer bir dönüşüm görüyoruz. 1972’de Batı, tek Çin politikasına imza attı. Geçen yıl, üst düzey Batılı hükümet yetkilileri “demokrasi yanlısı güçleri” desteklemek amacıyla Tayvan’a geniş çapta destek ziyaretleri gerçekleştirdi. Dönemin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı resmi ziyaret Pekin ile Washington arasındaki ipleri neredeyse koparma noktasına getirmişti.
Daha önce 2020’de ABD Kongresi, Hong Kong ve Çin ana karasındaki “Hong Kong’un özerkliğini” ihlal eden yetkililere ve kuruluşlara yaptırımlar uygulayan yasayı kabul etmişti. Batı 500 yıldır dünyanın dört bir yanında fink atıyor. İstediği bölgelere müdahale ediyor, karıştırıyor ve istediği kaos tohumlarını ekebiliyor. Ancak artık dünya üzerinde geçmişteki fiziksel kontrolü kalmasa da dolarizasyon ve uluslararası finansal işlemlerin küresel takas merkezi olan SWIFT sayesinde Batı’nın küresel düzeydeki finansal kontrolü hâlâ devam ediyor.
Öyle ki bu konuda kendi müttefiklerini bile harcamaktan çekinmiyorlar. Nitekim Ukrayna’ya yapılacak 50 milyar avroluk AB yardım paketine karşı çıkan Macaristan’a karşı hemen finans ve ekonomi silahını devreye sokan Washington ve Brüksel, kararı engellemesi halinde Budapeşte’yi açıkça mali krizle tehdit etti. Cephede hezimete uğrayan Batı dünyası şimdi Rusya’nın dolar sisteminde kilitli olan 300 milyar dolarına el koymak için yasal yollar bulmaya çalışıyor. Bunu yapmak, Batı’nın finansal sistemine kalıcı zarar verecek ve hâlihazırda devam eden dolardan arındırma sürecini hızlandıracaktır.
Ancak Batılı siyasi ve finansal elitin bunu pek umursadığı söylenemez. Kendi bekaları için en büyük tehdit olarak gördükleri Rusya’yı elimine etmek için her tür bedeli ödemeye hazır görünüyorlar. Fakat bu hedeflerinde başarıya ulaşmak ve Rusya’nın 300 milyar dolarını gasp etmek için önce kendi kamuoylarını hazırlamaları gerekiyor. Bunun yolu da Rusya’yı yeniden şeytanlaştırmaktan geçiyor.
Son günlerde en büyük yakın tehlike olarak Rusya’nın ağızlarda sakız gibi çiğnenmesi Batı kamuoyunun programlanmasının dikkate değer propaganda örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor.
1990’lı yıllardan itibaren Rusya ve Batı, Rus petrol aramalarına ve bir düzine Avrupa ülkesine gaz ve petrol taşımak için Kuzey Akım gibi boru hatlarına milyarlarca dolar yatırım yaptı. Uzmanlar düşük maliyetli Rus enerjisinin Almanya’nın GSYİH’sına bir trilyon dolar eklediği söyleniyor. Avrupa ve Rusya’nın ekonomik entegrasyonu, Atlantikçiler ve Wall Street’teki dolar sisteminin koruyucuları hariç, bir kazan-kazan durumunun ders kitabı örneğiydi.
Fakat Ukrayna kriziyle ABD, Rusya ve Avrupa özellikle de Moskova ve Berlin arasında gelişen ilişkileri baltaladı. Almanya’yı ekonomik çıkarlarının tersine ve ekonomisinin duraklamasına neden olacak kararlar almaya zorlayarak onu Rusya’nın düşmanı haline getirdi. Dolayısıyla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) özgürlük ve demokrasinin yayılması kisvesi altında genişlemesi, sömürge dönemlerindeki Beyaz Adamın Yükü’nün modern versiyonudur. Bunu en iyi bilen ülke ise Rusya’dır. Zira II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ve SSCB, Avrupa’yı beraber bölüp yönettiler. Haliyle ABD’yi ve şu anki planlarını en iyi bilen ülke ABD’nin eski küresel ortağı SSCB’nin varisi olan şu anki Rusya’dır.
Ruslar bu nedenle NATO’nun yayılma yolu üzerindeki Ukrayna’yı kırmızıçizgi ilan etti. Fakat emperyalist hileye başvuran ABD, Rusya’nın ne tepki vereceğini bile bile adım attı. NATO genişledi ve Rusya da tepki göstererek Ukrayna’ya girdi. Ukrayna, 2023’teki başarısız yaz saldırısının ardından Rus ordusunu kontrol altına alamayınca Batı, Rusya’yı Avrupa için tehlike oluşturan bir saldırgan olarak yeniden tanımlamaya başladı. Rusya bazı ABD’li senatörlerin “Rusya ülke kılığına girmiş bir benzin istasyonudur” veya eski ABD Başkanı Barack Obama’nın “Rusya bir süper güç değil bir bölgesel aktördür” diyerek aşağılamaya çalıştığı Rusya şimdi yeniden Batı için en büyük varoluşsal tehlike ve tehdit kaynağı olarak lanse ediliyor.
Avrupa’nın dörtte biri kadar bir nüfusa (144 milyon) ve İspanya’nın GSYH büyüklüğünde bir ekonomiye (1 trilyon 779 milyar dolar) sahip olan Rusya normalde Batı için bir engel olmamalı. Fakat Rusya sahip olduğu üstün silahlar, nükleer gücü, süpersonik füze sistemleri ve en önemlisi de Vladimir Putin ile temsil edilen bağımsız siyasi iradesi sayesinde Batı’nın emperyalist planlarını bozabilen bir aktör konumunda olması nedeniyle hedef alınıyor. Tıpkı Çin ve Türkiye gibi.
ABD ve İngiltere’nin dolduruşuna gelen Avrupa 20. yüzyıldan alınan dersleri unutmuş görünüyor. Bu tarihi dersi en çok unutan ülkenin Almanya olması ise ayrı bir trajediye işaret ediyor. Dünyanın en sağlam ekonomisine sahip olan Almanya’da yoksulluk oranının yüzde 20’ye yaklaştığını ve yaklaşık 10 milyon Alman’ın iki günde bir tam öğün yemek yiyemeyecek kadar yoksul olduğunu görüyoruz. Bunun en büyük nedeni Rusya’ya uygulanan enerji ve diğer ekonomik ambargolarla ucuz petrol ve gaz tedariki sağlayacak boru hatlarının iptalleridir. Fakat bu acı gerçeğe ve muhalefetten yükselen protestolara rağmen bu absürt tiyatronun en etkili Amerikan gramofonlarından “Yeşil” Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, “Ukrayna halkına söz veriyorum, bize ihtiyacınız olduğu sürece yanınızdayız, sonra da yerine getirmek istiyorum. Alman seçmenlerim ne düşünürse düşünsün, Ukrayna halkına bunu sunmak istiyorum” diyebiliyor.
Buna ek olarak Almanya’yı silahlandırma kararı alan ve savaşa hazırlama planları yapan ABD, bu ülkeye yönelik II. Dünya Savaşı’ndan bu yana uyguladığı askeri vetoları kaldırmaya başladı. Bu sayede Alman hükümeti askeri harcamalarını artırma kararı aldı. Bu kapsamda ordunun modernizasyonu için 100 milyar Euro’luk özel bir fon ayrılacağı açıklandı.
İngiltere de Almanya ile aynı doğrultuda yeniden silahlanmayı planlıyor. Geçtiğimiz ay İngiliz General Sir Patrick Sanders, Rusya’nın yarattığı tehlikenin Avrupa’nın savaş durumuna geçmesini gerektirdiğini savundu. Birleşik Krallık’ta geçen kış Rusya’ya uygulanan enerji ambargosu ve artan yüksek enerji maliyetleri nedeniyle uzmanlar 5 binden fazla kişinin ölüme maruz kaldığını ve 4,2 milyon çocuğun ve 2,1 emeklinin yoksulluk içinde yaşadığını ileri sürüyor.
Tam bir akıl tutulması yaşıyor Avrupa. Rusya’nın ucuz gazı ve petrolü yerine ABD’nin üç kat daha maliyetli enerjisini tüketmeye mecbur kalıyor Avrupa. Kalan paralarını da ABD silahlarına yatırmak zorunda kalıyorlar. Öyle ki ABD 2023 yılında dünya silah satışında 238 milyar dolarla rekor kırdı. Enerjide de dünyanın en büyük ihracatçısı konumuna yükseldi.
Fakat hem emperyalist ittifak içinde hem de küresel çapta tek taraflı bir sömürüye dayalı bu yapının sürdürülebilir olması çok zor. İşte bu yüzden Küresel Güney’deki direniş giderek artıyor. Nitekim hem Çin’in hem de Hindistan Rusya’ya karşı Batı’nın yaptırım rejimine karşı çıktı.
Çoğu eski Avrupa sömürgesi olan ve aralarında Suudi Arabistan’ın bile bulunduğu 20 kadar ülke BRICS üyeliğine başvurdu. Nijerya ordusu Fransa yanlısı başkanını görevden aldığında, protestocular Putin yanlısı pankartlar taşıyarak Nijerya parlamentosunu ve Fransız Büyükelçiliğini kuşattı.
Fransa, Batılı diğer ülkelerle birlikte müdahale etme tehdidinde bulununca da Nijer’in komşuları Burkino Faso ve Mali bu müdahaleyi bir savaş ilanı olarak göreceklerini açıkladı. Bu irade beyanı daha şimdiden Fransızların Afrika’daki eski imparatorluk oyunlarının ve stratejilerinin artık tarihe karıştığının simgesi haline geldi. Rusya’yı hedef alanlar hem Doğu Avrupa’da, hem Asya’da hem de Afrika’da kaybetti.
Batı dünyası, son olarak Gazze soykırımı ile Rusya’nın Ortadoğu’daki destekçilerini cezalandırmayı ve Pekin ile Moskova’nın bölgede artan nüfuzunu frenlemeyi hedefleyen senaryoyu devreye soktu. Fakat bunda da başarılı olamadılar. Şu sıralar Çin ve Rusya’nın en stratejik müttefiki haline gelen İran’ı merkeze alan bir kaotik stratejiyi devreye sokmaya çalışıyorlar. Bu plan da diğerleri gibi ters tepecektir. Çünkü Batı’nın son sağlam kalesi olarak görünen finansal sistemin kırılganlığı her geçen gün daha da artıyor. Bundan kurtulmak için hem askeri cephelerde hem de Kızıldeniz’deki krizde gördüğümüz üzere sonuçları itibariyle ekonomik cephelerde etkili olabilecek birçok silah aynı anda devreye sokuluyor.
Çünkü emperyal sistemin en tepesindeki ABD bütün bu oyunlara ve sömürü çarkına rağmen girdiği türbülanslardan çıkamıyor. Teksas liderliğinde 25 eyalet Washington’un sınır politikasına başkaldırırken iç politikadaki kutuplaşma hiç olmadığı kadar sertleşmiş ve derinleşmiş durumda. Ulusal borcu 34 trilyon dolara ulaşan ABD’de Amerikalı her çocuğa doğar doğmaz 78 bin dolarlık bir borç miras kalıyor.
İçeride ve dışarıda böylesine sıkışmış bir ABD ve diğer müttefikleri her tür çılgınlığa başvurmak çekinmiyor, çekinmeyeceklerdir. Geri vitese atmaları zor görünüyor. Atlantik İttifakı, sırf Rusya’nın imajı bozulsun diye milyonlarca insanı yoksulluğa sürüklemekten, Ukraynalıları kazanamayacakları bir savaşta son Ukraynalıya kadar savaşmaya teşvik etmekten ve tek kutuplu bir dünyayı sürdürmek için Çin’e ekonomik savaş açmaktan ve son olarak Gazze’de çoğu çocuk ve kadın on binlerce masum insanı vahşice katledip soykırımdan geçirmekten çekinmiyor.
Eceli yaklaşan Batı insanlık değerleriyle savaşıyor. Küresel çoğunlukla mücadele ediyor. Akıntıya karşı kürek çekiyor. Hâsılı kelam Ukrayna’da askeri ve ekonomik hezimet yaşayan Batılı siyasi ve ticari elitler Gazze’de de ahlaki ve insani açıdan tamamen iflas ettiler. Bu Batı’nın artık dünyaya verebileceği bir şey kalmadı.