maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 25 Ocak 2024

 

Saatin tiktakları, zamanın taktikleri… Yaklaşık 20 yıldır bir motto olarak kullandığım bu ifade; seneler önce, muhtemelen 2003’te bir kitapta ‘romanın taktikleri’ diye bir ibare görünce zihnimde ‘parlamıştı’. Kitabın ve yazarın adını inanın hatırlamıyorum, ama net olarak hatırladığım şey; kitapta geçen ‘romanın taktikleri’ ibaresinin şair, yazar ve eleştirmen Enis Batur’a ait olduğu…

Enis Batur, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki istisnasız bütün darbeler gibi bir cuma günü vuku bulmuş olan 12 Mart Muhtırası’nda imzası bulunan ünlü havacı orgeneral, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un oğludur. Entelektüel kimliğinin yanına bir de bu nüansı eklemem elzem, çünkü bu nüans yazının temasıyla bağlantılı.

Saatin tiktakları, romanın taktikleri; son yıllarda TGRT Haber’in Hafta Sonu Ana Haber bülteninde sık kullandığım bir motto. Motto diyorum, çünkü benim için bir mottoya dönüştü.

Gerek gazeteci, gerekse de romancı olarak bütün entelektüel serüveni boyunca ‘zaman’a kafa yormuş biri olarak bugün size ilginç zaman hikâyeleri anlatacağım. Tarihimizden gerçek hikâyeler… Artık anlamlı tesadüf mü dersiniz, yoksa sağlam kurgulanmış, istikrarlı komplo mu dersiniz bilmiyorum. En azından birine ‘istikrarlı bir komplo’ diyeceğinize kalıbımı basarım.

Açıkçası World of Türkiye’deki köşem için yazı masasına oturup zamanla yarıştığımdan ötürü hızlıca bitirdiğim içime sinen bu yazıyı sıfırdan yeniden yazmak zorunda kaldım. Çünkü yazı dosyasının üzerine aceleyle (boşuna dememiş atalarımız ‘Acele işe şeytan karışır’ diye) aynı isimli ve hiç başlanmamış eski versiyonunu kaydettim yanlışlıkla. Bu geri dönüşsüz kayıp, bana bu yazının teması olan ‘zamanın taktikleri’ni hatırlatmış oldu. Hatta bu vesile ile şunu bile düşündüm: Velev ki, insanoğlunun zamanda yolculuk yapabilmek gibi bir yeteneği olsaydı, yine de geçmişte yaşadığımızın tıpkısını yaşayamazdık. Benim bir önceki yazının tıpkısını yazamayacağım gibi… O yüzden, daha iyisini yazmak için fazladan özendim.

 

GLADYO, YERLİSİ YABANCISIYLA OCAK AYINI SEVER

Bu yazıda Türkiye’de karanlık güçlerin -yerli veya yabancı diye de ayırmıyorum- gladyonun senenin kış aylarını, zemheriyi, ama özellikle de ocak ayını sevdiği ayrıntısı üzerinde duracağım. Bilgi, ayrıntıda gizlidir.

Ocak ayının ayrıca demokrasi tarihimiz açısından önemli olduğu gerçeğinin altını da bazı geçmiş hakikatler üzerinden çizmeye çalışacağım. Bir başka deyişle tarihten emsallerle, ocak ayının hem derin suikastlar açısından bir panoramasını sunacağım, hem de demokrasimizin açısından sembolik önemine değineceğim.

Ayrıca, bu yazının finaline geldiğinizde Türkiye’de darbelerin neden hep cuma günleri yapıldığı sorusuna da tatmin edici bir yanıt bulmuş olacaksınız.

 

İLK AY, DEMOKRASİ TARİHİMİZ İÇİN DE ÖNEMLİDİR

Önce ‘iyi’ ile başlamak adına ilk olarak ocak ayının demokrasi tarihimiz açısından neden önem arz ettiğine bir bakalım. Karanlık güçler ocak ayını sever, evet; ama senenin ilk ayı demokrasi tarihimiz için de önemlidir. Ülkemizin çok partili hayatta iktidar olan ilk partisi Demokrat Parti, 7 Ocak 1946 tarihinde kurulmuş ve kuruluşundan dört yıl sonra da yüzde 52,7 oyla iktidar olmuştur.

İlginizi çekebilir!  ‘Dünya Savaşı’ Ortadoğu’da Değil Emperyal Merkezlerde Kopacak

Gizli oy, açık tasnif metodu ile yapılan ve dolayısıyla ilk demokratik seçim olan 1950 seçiminin sloganı, “Yeter; Söz Milletindir” idi. Ve üç çeyrek asırdır Türkiye’de sözün -en azından son sözün- sandık bağlamında millette olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

İktidara geldiği 14 Mayıs 1950 seçimlerinden önce Demokrat Parti, kısa adıyla DP, 7 Ocak 1950 tarihinde bir bildiri yayınlamıştı. “Önümüzdeki seçimler mutlaka dürüst olmalıdır” ana fikirli bir bildiriydi bu. Ocak ayı, noter diliyle iş bu yönüyle demokrasi tarihimiz açısından önemlidir.

Öte yandan ocak; demokrasiden gladyoya, yani bir uçtan bir uca Foucault’un o meşhur sarkacı gibi salındığı için de kritik bir aydır, öyle olagelmiştir.

Türkiye’de gladyo ocak ayını sever. Çünkü tarihimizin en büyük gazetecilerinden biri -hatta bence birincisi- ocak ayının 24’ünde katledilmiştir. Keza Türkiye tarihinin en sevilen polis şeflerinden biri de yine 24 Ocak’ta öldürülmüştür.

Zaten Türkiye’de suikastlar için genelde kış ayları seçilir. (Bilemediniz sonbahar… Eylül ve ekim ayında işlenmiş siyasi suikastlar da var.) Necip Hablemitoğlu suikastı mesela, 18 Aralık 2002’de işlenmiştir. Bu arada mezkûr cinayetin zanlılarından biri olan Nuri Gökhan Bozkır geçtiğimiz günlerde ‘yeniden’ yakalandı. Daha önce de; Ukrayna’da iken ifadesi alınmış, sonradan Türkiye’ye de getirilmişti. Aradan bunca zaman geçtiği halde Hablemitoğlu suikastı halen çözülebilmiştir değildir. Tıpkı Uğur Mumcu suikastı gibi… Mumcu suikastı, 24 Ocak 1993 tarihinde gerçekleşmiştir. Ocak ayının bir diğer önemli siyasi cinayeti, Uğur Mumcu suikastının yıldönümünde işlenmiş Gaffar Okkan cinayetidir. Bundan tam 23 sene evvel, 24 Ocak 2001 tarihinde gerçekleşmiştir. Dün itibarıyla sene-i devriyesini idrak ettik. Bahsi geçen bu üç suikast da çözülmesini pek mümkün görmediğim suikastlardır. Çok istenirse çözülür elbette, ama ben çözülebileceği kanaatinde değilim.

Okkan suikastı, Hizbullah’ın bir terör markası olarak şüphelisi olduğu bir suikasttır. Gelgelelim Hizbullah’tan ibaret bir suikast da değildir. Bu cinayet, eski gladyo ile yeni gladyonun (yani FETÖ) da rolünün olduğu bir derin suikast idi. Elimde kanıt yok, ama biliyorum.

 

KARANLIK GÜÇLER OCAK’I NEDEN TERCİH EDER?

Ocak ayında işlenen bir diğer önemli suikast 19 Ocak 2007 tarihli Hrant Dink suikastıdır. FETÖ, bu suikast sayesinde 2007 yılını Ergenekon operasyonlarıyla sabote etmiştir. Bu suikast da zincirin ilk halkasına, yani tetikçiye kadar çözülebilmiştir. Diğer üçü, yani Mumcu, Okkan ve Hablemitoğlu suikastları için zincirin ilk halkasının keşfi bile söz konusu değildir.

İlginizi çekebilir!  Bir Ramazan Ayı Muhasebesi: Gıpta ile Haset Arasında Toplumsal Dayanışma ve Çatışma

Bu arada hukukçu ve yazar Muammer Aksoy da 31 Ocak 1990 tarihinde öldürülmüştür. Keza Özdemir Sabancı suikastının tarihi de 9 Ocak 1996’dır. Soğuk bir gündü, dün gibi hatırlıyorum; gazeteciler olarak o gün küçük bilgi kırıntılarına erişebilmek amacıyla Sabancı Center’in önünde saatlerce beklemiştik.

Ocak ayıyla ilgili bu nüans “Acaba derin güçler, ‘ocak’ı neden bu kadar seviyor?” sorusunu sorduracak türdendir. Bu ayrıntıyı, anlamlı bir tesadüf olarak da görebilirsiniz, istikrarlı bir komplo olarak da… Ben birinci ihtimali daha yakın seçenek olarak görüyorum.

Bu arada senenin ilk ayının, tıpkı haftanın ilk gününde, pazartesi sendromunda müşahhas örneğini gördüğümüz üzere yılın en stresli ayı kabul edildiğini de ekleyelim. Kimi araştırmacılar öyle söylüyor. Bunların başını çeken de Dr. Cliff Arnall. Bu düşünceye astrolojik bir anlam yüklememek lazım. Astrolojiye inanmam, bilakis insanı hakiki bilgiden uzaklaştıran bir tür komplo olarak görürüm. Bu yüzden inanılmasını da tavsiye etmem.

 

ASKERİ DARBE-CUMA GÜNÜ DİYALEKTİĞİNİN ŞİFRELERİ

İmdi… Gelelim şu darbeler-cuma ilişkisi meselesine… Türkiye Cumhuriyeti tarihinin istisnasız bütün darbeleri cuma günleri gerçekleştirilmiştir. Açarak ilerleyelim; Adnan Menderes’in idamına sebep olan 27 Mayıs 1960 darbesi, bu yazının girizgâhında bahsi geçen Enis Batur’un babası Muhsin Batur tarafından muhataplarına verilmiş 12 Mart 1971 Muhtırası, ‘Kenan Evrensel’ deyişle vatandaşların bir soldan, bir sağdan asıldığı 12 Eylül 1980 darbesi, 28 Şubat 1997 postmodern darbesi ve dahi 27 Nisan 2007 e-muhtırası, hatta ve hatta 15 Temmuz 2016 darbe girişimi… Bunların tekmili cuma günleri vuku bulmuştur. Teyidi için cep telefonlarının takviminde kısa bir ‘zaman yolculuğu’na çıkmanız kafidir.

Bu kadarı; kader veya rastlantıdan ötedir elbette. Darbeler için cuma günlerinin seçilmesinin bir sebebi var. Birincisi milletin istirahatte olduğu hafta sonuna denk getirilmesinin, gayrimeşru bir eylem olan darbenin kabulünü kolaylaştıracağı düşünülüyordu. İkincisi ve en az onun kadar önemlisi, ekonomi piyasalarını ürkütmemek için cuma günleri seçilmiştir. Askerler, Türkiye tarihinde yönetime el koyarken en çok ekonominin bozulmasından ürkerlerdi ve Amerikalı tarihçi Bernard Lewis’in yerinde tespitiyle yönetimde uzun süre kalmayıp ‘demokrasi’ye geçmelerinin sebebi de bana göre ‘piyasa korkusu’ydu.

İmdi… Yazının hülasasına gelebiliriz. Yazı sonu spotu olarak şunları yazabilirim:

İlk demokrasi tecrübemiz açısından anlamlı olan ocak ayı, aynı zamanda siyasi suikastlar açısından riskli bir aydır; cuma günleri ise istisnasız her darbenin vuku bulduğu gündür. Dolayısıyla ocak aylarında ve cuma günlerinde Türkiye’nin demokratik refleksleri daha güçlü olmalıdır. Gladyo, darbeler ve demokrasi sarkacında ocak ayı ve cuma gününün kısa portrelerinin bize gösterdiği budur.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.