maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 16 Ocak 2024

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en meşhur istihbaratçısı kim diye sorsalar, bir çırpıda Mehmet Eymür cevabını verecek hatırı sayılır oranda insan vardır. Bunların çoğu da istihbarat ve istihbarat tarihi ile doğrudan ilgilenen insanlar arasından çıkmayacaktır. Misal sokak röportajında Türkiye’nin herhangi bir şehrinin, rastgele seçilmiş bir semtinde yoldan geçene “Mehmet Eymür’ü tanıyor musun?” diye sorsanız Y ve Z Kuşağı’ndan değil, ama X Kuşağı’ndan yukarı doğru hemen herkes Mehmet Eymür ismini hatırlar.

Mehmet Bey’i, 2000 senesinde ABD’nin Virginia eyaletinin Fairfax kentinde kendisiyle röportajdan yaptığımdan beri, yani neredeyse çeyrek asırdır tanırım. O röportaj, dönemin Yeni Şafak Gazetesi’nde beş günlük dizi olarak yayınlanmış ve çok ses getirmişti.

5 Eylül 1943 doğumlu olan Mehmet Eymür, üç gün önce 13 Ocak’ta vefat etti.

81 yıllık yoğun, stresli ve sıra dışı hayatı Eymür’ü portresi yazılacak, hatta hayatı film yapılacak bir istihbarat öznesi haline getiriyor.

Bir istihbaratçı için fazla meşhurdu ve bu şöhretinin bedelini, ahir ömründeki‘ yalnızlık’ faturasıyla ödedi. Memlekete önemli hizmetleri olduğunu onu yıllardır tanıyan, birkaç ayda bir mutlaka görüşen, hikâyesini bilen biri olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

 

SON 60 YILIN ÖNEMLİ OLAYLARINDA BAŞROLDEYDİ

1943’te İstanbul’da doğan Mehmet Eymür, babası Mazhar Eymür çok da tasvip etmediği halde meslek olarak istihbaratçılığı seçti. Mesleğe temelden, dolayısıyla takip-tarassut faaliyetleriyle başladı. Üstadı ve amiri olacak Türkiye’nin en büyük silahşörlerinden Hiram Abas ile 1967 yılında tanıştı. 1968’de askerden sonra İstanbul’da Kontr-Espiyonaj biriminin emrine verildi. 1971’de diğer takip memurlarıyla birlikte fiili kadroya alındı ve hemen takip şefliğinin başına atandı. 1972 Muhtırası’ndan sonra meşhur Ziverbey Köşkü’nde pek çok sorguya katıldı.

Eymür, 1972 yılında Hiram Abas’ın yaralandığı Fındıkzade Operasyonu ve yine aynı yıl terörist Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürüldüğü meşhur Kızıldere Baskını’nda rol almış bir istihbaratçıdır. Bu açıdan bakılırsa hakikaten tam bir saha operasyon erbabıydı.

Mehmet Eymür’le ilgili bilgi sahibi olmayıp da komplo saplantısı olanların dillerine pelesenk ettikleri dezenformasyon ‘Eymür’ün CIA’in adamı’ olduğu iddiasıdır. Hâlbuki Mehmet Eymür, 1977’de CIA’e bilgi sızdırmakla suçlanan MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı Sabahattin Savaşman’ın suçüstü yakalandığı operasyonu Abas’la birlikte yürüttü. Ve bu olaydan sonra mesleki olarak ciddi sıkıntılar yaşadı.

Mehmet Eymür’ün mesleki olarak önünün kesilmesinde istihbaratta pek yeri olmayan sır ifşalarının da önemli etkisi olmuştur elbette. Bu açıdan Eymür’ün metodolojisi meslektaşlarını ürkütürdü. Yalnızlaşmasının bir sebebi de budur. Her ne kadar yalnızlaşsa da Eymür, istihbarat âleminde sevilen sayılan biriydi.

 

EYMÜR’E FİZİKİ BENZERLİĞİ YÜZÜNDEN ÖLDÜRÜLEN ATAŞE

Eymür’ün yaşadıkları hakikaten filmlere konu olacak türdendir.

Misal 1980 yılında meslek hayatının en ilginç deneyimlerinden birini Bulgaristan’da yaşadı. İsmail Hacısüleymanoğlu ve onunla ilişkili kaçakçıların arasına sızdıktan sonra deşifre olunca canını zor kurtarıp Türkiye’ye döndü.

9 Eylül 1982’de Bulgaristan’daki İdari Ataşe Bora Süelkan, aralarında fiziki benzerlik de olduğu için Mehmet Eymür zannedilerek öldürüldü.

1984 yılında Ankara’da bir dönemin meşhur polis şefi Atilla Aytek’le birlikte İkinci Babalar Operasyonu’nu yürüttü. Behçet Cantürk, Dündar Kılıç ve Abuzer Uğurlu gibi baron, kabadayı ve kaçakçıları sorguladı. 1987’de kaleme aldığı Birinci MİT Raporu basına sızınca 1988’de Teşkilat’tan ayrılmak zorunda kaldı. 1992’de, Sönmez Köksal döneminde MİT’e geri döndü ve 1996’daki Susurluk kazasından sonra Türk istihbarat tarihinin gelmiş geçmiş en meşhur yöneticilerinden biri olarak adı yine gazetelerin baş sayfalarından inmedi.

İşte bu dönem, yani 1990’lı yılların ikinci yarısı Susurluk kazasıyla patlak veren kurumlar arası çekişmelerin dozunun iyiden iyiye arttığı bir dönemdi. Susurluk kazasından sonra istihbarat kurumlarından bilgiler sızmaya başladı. Bunlar genellikle diğer kurumlarla ilgili bazı gerçekleri deşifre eden, ama sızdıran tarafın aleyhine olan bilgileri saklayan içeriklere sahipti.

Bununla birlikte Eymür, kim ne derse desin Susurluk kazasından devlet içindeki mafyatik yapıları ilk deşifre eden adam olmuştur. Kazadan hemen sonra TED Koleji’nden sınıf arkadaşı gazeteci Nurcan Akad’ı arayarak Mehmet Özbay’ın Abdullah Çatlı olduğunu ifşa eden odur mesela.

 

MERCEDES OPERASYONU MİT EFSANESİ’NDE

Elbette çok daha önemlisi Mehmet Eymür’ün teröre karşı MİT’te yürüttüğü gizli operasyonlardır. Bunlardan en önemlisi olan Mercedes Operasyonu’nu MİT Efsanesi adlı kitabımda ayrıntılarıyla yazdım. Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın sağ kurtulduğu bir operasyondur ama Apo’nun Suriye’den iki sene sonra çıkarılmasına vesile olmuştur.

Bu suikast operasyonunun bilinmeyenlerini, ilk olarak Kasım 2000’de MİT eski Kontr-Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür’den dinlemiştim.  Eymür, Tansu Çiller’in siyasi talimatı ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın Müsteşarı Sönmez Köksal’ın direktifi doğrultusunda Mercedes Operasyonu’nu başlatan ve yöneten isimdi.

Mercedes Operasyonu’nun yöneticisi Mehmet Eymür haricinde, operasyonda case officer olarak görev yapmış kişiyle de görüştüm. Çok ketumdur, insanlara zor güvenir. Ama uzun yıllardır tanıdığım için bana operasyonun ayrıntılarını anlattı. En çok aklımda kalan ayrıntılardan biri, suikast operasyonu öncesindeki takip-tarassut faaliyetleri esnasında Öcalan’ın evinin yakınlarındaki bir kümesten bile gözetleme yaptığından ve fotoğraf çektiğinden söz etmesiydi.

Eymür, 2000 senesindeki röportajımızda bu operasyonda kullanılan 1 ton C4 patlayıcının MİT’e verildiğini ordudaki bir kliğin gazetelere sızdırdığını da anlatmıştı bana. Ve ayrıca Genelkurmay’dan Şam’daki askeri ataşeye telefon açılıp “O Apo köpeğini süründüre süründüre getireceğiz” denilmek suretiyle telefonların dinlediğini bile bile operasyonun ifşa edildiğini de söylemişti.

 

YEŞİL’İN SUİKAST İÇİN ALDIĞI MAAŞ

Mehmet Eymür, meşhur Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ı da MİT’teki önemli bir operasyonlarda kullanan, yönlendiren isimdi. Mercedes Operasyonu bunların başında gelmektedir. Yeşil bu iş için ayda 500 Amerikan doları maaş almıştı. Bu iş için büyük paradır diye yazmıyorum, azdır bile. Öte yandan Yeşil zaten parayı mafyatik şöhretiyle sağa sola selam vererek kazanıyordu!

Elimde Mercedes Operasyonu’nun ödemesinin tahsisat yazısı duruyor. MİT’in, ‘Yeşil’e maaş bağlanmasını öngören yazıda Müsteşar Sönmez Köksal, Operasyon Başkanı Şenkal Atasagun ve o zaman Operasyon Başyardımcısı olan Mehmet Eymür’ün imzası vardı. Tahsisat yazısında, “Mercedes projesi kapsamında istifade edilecek olan E/A Metin Atmaca’ya Kasım 1995 ayından itibaren yeni bir emre kadar aylık 500 (beş yüz) ABD doları tahsisat bağlanması hususunu tensiplerine arz ederim” deniliyor.

Eymür, Yeşil hakkında bu satırların yazarına şunları söylemişti:

“Yeşil’le çalıştım. Yeşil’i tanırım. Birkaç kereden fazla olmak üzere yanıma geldi. Ama onunla sürekli temas kuran ben değildim. Bizim case officer dediğimiz elemanlarımız vardır. Daha çok onlarla irtibat kurardı. Yeşil cesur yönleri olan devlet tarafından önemli işlerde görevlendirilmeye müsait biriydi. Sonra da bu haraç gibi işlere girmiş. Bu işler devletin izni olmadan yapılamaz.”

Mehmet Eymür’e bağlı Kontr-Terör Merkezi, Eymür’ün Teşkilat’tan ayrılmasından sonra kapatıldı. Hatta MİT, Emre Taner’in müsteşarlığı döneminde Sabah gazetesinde çalışma arkadaşım Abdurrahman Şimşek’in hazırladığı “Kod adı İpek” başlıklı manşet haberden sonra yaptığı basın açıklamasında Kont-Terör Merkezi’nden ‘kuruluşu ve işleyişi tartışmalı olan’ birim şeklinde bahsetmiş ve birimin, sorumluları ile birlikte 1997 yılında kuruluş şemasından çıkarıldığını belirtmiştir. Bence bu yanlış bir açıklama ve tavırdı.

 

HİRAM ABAS GİBİ DEFALARCA HEDEF GÖSTERİLDİ

Eymür, daha önce de 1988’de patlak veren Birinci MİT Raporu olayında sorumlu görülerek, amiri Hiram Abas ile birlikte pasif göreve alınınca Teşkilat’tan ayrılmıştı. Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Abas’ı müsteşar yapmak istiyordu. Abas, terör sorununun da yalnızca askeri yöntemlerle çözülmeyeceğini, aynı zamanda istihbari ve siyasi tedbirlerin de devreye sokulması gerektiğini düşündüğü için bu konuda Özal ile paralel fikirlere sahip olduğundan ötürü başbakanın güvendiği bir isimdi. Hatta Özal, 15 Temmuz 1987’de PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bulunduğu Suriye’ye, Devlet Başkanı Hafız Esad’ı ziyarete giderken yanında Hiram Abas’ı da götürmüştü. Abas, çalışma arkadaşı Mehmet Eymür’ün tanıklığına göre Özal’a, Orta Doğu ve Kürt sorunu konusunda da bir rapor sunmuştu. Eymür, Abas’ın ölümünden bir yıl önce 6 Eylül 1989 tarihinde Özal’a verdiği raporu bana ayrıntılı biçimde anlatmıştı.

Hiram Abas’ın 1990’da şehit edilmesinden sonra Mehmet Eymür, 1992’de MİT’in başına ilk ‘sivil’ müsteşar Sönmez Köksal’ın atanmasının ardından güvenlik endişelerinin de etkisiyle 1994 yılında MİT’e geri döndü.

Derken 1996’daki Susurluk kazasıyla birlikte ortaya çıkan pek çok önemli bilginin yer aldığı İkinci MİT Raporu basına sızdı. Tıpkı Birinci MİT Raporu gibi bu raporu da Eymür kaleme almıştı. 1997’de Eymür, Atasagun ve Emre Taner gibi isimlerle birlikte yurtdışı göreve atandı. Bu atamadan bir süre sonra Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde Şenkal Atasagun müsteşarlığa getirilince Mehmet Eymür için teşkilattaki çember daraldı. Eymür, 1998 yılında ‘Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü’ne atanınca MİT’ten ikinci kez ayrıldı ve zaten bir yıldır görevli bulunduğu ABD’ye yerleşti. Sonra da yeniden Türkiye’ye döndü.

Susurluk kazasıyla ilgili tartışmalar 1996 yılından itibaren yaygın olarak ‘İki Mehmet’in kavgası’ ya da ‘Ağar-Eymür mücadelesi’ olarak anıldı. Bu, bir açıdan doğruydu ama mezkûr çekişme, aslında iki devlet yetkilisinin kişisel çekişmesinin yanı sıra MİT’le Emniyet arasındaki güç mücadelesinden de kaynaklanıyordu. Bu kavganın doruk noktası da Tarık Ümit cinayeti vakasıdır. Söz konusu kavgayı anlamak içinse Emniyet İstihbarat’ın 1990’lı yıllarda nasıl etkinleştiğini anlamak gerekir. Bu da bahsi diğer, yazı zaten 10 bin vuruşu aştı, çok da fazla uzatmamayım. Mehmet Eymür’ü sayfalarca yazabilirim, kitabını yazmış biriyim zaten.

Eymür, ‘efsanevi MİT Müsteşarı’ (çok kadro yetiştirdiği için böyle görülürdü) Fuat Doğu döneminde Teşkilat’a giren istihbaratçıların en meşhuru idi.

Hiram Abas, Emre Taner, Şenkal Atasagun, Ertuğrul Güven, Mikdat Alpay, Sadi Sağdam, Cevat Öneş gibi istihbaratçılar da hep Fuat Doğu’nun döneminde yetişmiştir. En tanınmışları Hiram Abas da dâhil Mehmet Eymür oldu zaman içinde.

 

PARAYA TAMAH ETMEZDİ, AMA YAŞANTISI ZENGİNDİ

Mehmet Eymür’de Abas gibi suikasta uğraması endişesi vardı derinden derine. Korkusuz bir adamdı Mehmet Bey, ama sevdiklerini geride bırakıp gitmek istemiyordu doğal olarak. Çok meşhur olduğu için terör örgütlerine hedef gösterilir hale gelmişti. Şöhret, bir istihbaratçı için çoğu zaman trajedi yaratacak ölçüde tehlikeli bir şeydir.

Eymür’ün cenazesi pazar günü toprağa verildi. Geçmişte arasının limoni olduğu kimi meslektaşları da cenazeye katıldılar. Vaktiyle MİT koridorlarında yumruklaştığı Yavuz Ataç’ın cenazeye gelmesi bence önemliydi mesela.

Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker’in çelenk yollaması da haber değeri olan bir detaydı.

Mehmet Eymür’e Allah’tan rahmet, eşi Janset Eymür ve evlatları başta olmak üzere yakınlarına, meslektaşlarına başsağlığı diliyorum. Onunki gibi bir hayat zorunlu olarak trajiktir, bunu kendisine de söylemiştim.

Şunu söylemesem olmaz: Paraya tamah etmezdi Mehmet Bey, hatta bu nedenle zaman zaman maddi sıkıntı çektiği de olmuştur. Para konularında çok hassastı. Devlet imkânlarıyla kazanç sağlamaya kendisi asla tevessül etmediği gibi çevresinde bunu yapma potansiyeli olanları da engellerdi.

Dolayısıyla zengin yaşamadı Mehmet Eymür, ama yaşantısı hikâye olarak çok zengindi. Ve yaşantısı zengin insanın trajedisi de derindir. Hele de tarihimizin en meşhur istihbaratçısı ise…