Fatih ÜNLÜ – 13 Ocak 2024
Haber7.com ve diğer kaynaklarda yer alan bir haberde Netanyahu ve ekibinin Gazze’deki savaş sonrası için bir plan yaptıkları ve bu çerçevede Suriye modeli üzerinde de çalıştıkları bildiriliyor.
Planın temelinde Filistinlilerin Gazze’den gönderilmesi yatıyor. İsrail, Gazzeli Filistinlileri diğer ülkelere (Batı ülkeleri dahil) göndermeyi hedefliyor ve hatta Filistinlilerin Ruanda ve Çad’a gönderilmesi için de bir plan yapıyormuş.
İsrail’de iktidardaki Likud Partisi milletvekili Danny Danon şöyle diyor:
“Gazzelilerin diğer ülkelere çıkışı kolaylaştırılmalıdır. Bu, ayrılmak isteyen Filistinliler için gönüllü bir göç ve aynı zamanda orada kalan ve yeniden inşa çabalarına yardımcı olacak Gazzelilerin de işini kolaylaştıracaktır. Her savaşta böyle bir şey olur.
Bakın Suriye’de neler oldu: Bir buçuk milyonu Ürdün’e, 3 milyonu Türkiye’ye ve birkaç milyonu da Avrupa’ya gitti. Arap ülkelerinin Filistinlilere yardım etme görevi olduğuna inanıyorum. Kışkırtıcı konuşmalar yapmak yerine nazik davransınlar, yardımcı olsunlar.”
Bütün ünlü psikiyatristler ve yöntemleri bir araya getirilse, sanırım, yine de böylesi bir ruh hâlini tümden çözümlemekte zorlanırlar.
Çünkü bu zihin, ülkesinin üç aydır pervasızca, canavarca sivillerin başına en ağır bombaları yağdırdığını, 23 binin üzerinde insanı öldürdüğünü ve öldürmeye devam ettiğini biliyor. Ülkesinin Gazzelileri yerlerinden yurtlarından ettiğini, evlerini yıktığını, onları aç, susuz, evsiz, hastanesiz, ilaçsız bıraktığını biliyor, sonra da bu dehşetli zulmün durması gerektiğini düşünmek yerine, Gazzelilerin diğer ülkelere çıkışı kolaylaştırılsın, diyor.
Hasta, yaşlı, kadın, çocuk, bu yangından geçici olarak uzaklaşmak ayrı, Gazzeliler neden yurtlarından çıkıp diğer ülkelere gitsinler ki? Gazze onların vatanları değil mi?
Size “İsraillilerin diğer ülkelere çıkışı kolaylaştırılsın, mesela gidip Zimbabve’ye ve Nauru’ya yerleşsinler. Veya geldikleri ülkelere, Batı ülkelerine ve diğer ülkelere geri dönsünler, dağılsınlar. (Buna tepki göstermeleri durumunda) Batı ülkeleri de kışkırtıcı konuşmalar yapmak yerine yardımcı olsunlar.” deseler… Bu durumda ne hissedersiniz? Üstelik sizin başınıza bombalar yağmamış ve yağmıyor olacak. Ve Filistinliler de oraya bir yerden gelmiş değiller.
Eğer bombalardan, açlıktan, susuzluktan kaçsınlar diyorsanız -ki mecburen kaçıyorlar, hâlihazırda Gazze’nin en az yüzde 85’i yerinden yurdundan oldu- siz neden bombalamayı durdurmayı aklınıza bile getiremiyorsun? Elbette, derdiniz başka.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faisal bin Farhan Al Saud’a, Arap ülkelerinin neden Filistin’den mülteci kabul etme noktasında yük almadıklarını ima eden bir soru soruluyor. O da “Yükün kaldırılması gerektiğini ama bunun oradaki insanların öldürülmesini durdurarak, blokajı kaldırarak, insani yardıma izin vererek ve Filistinlileri destekleyerek kaldırılması gerektiğini” söyleyerek zekice bir cevap veriyor. Farhan El Saud, Filistinlilerin kendi vatanlarında emniyet içinde, güvenle ve onurlarıyla yaşamaya hakları olduğunu da vurguluyor.
Başta Suudi Arabistan gibi önemli imkânlara sahip olan ülkeler, bütün İslam ülkelerinin Filistin meselesinde ve benzer meselelerde daha proaktif olmaları beklenir ve gerekir şüphesiz. Bu ayrı. Ama.
Ama mevcut şartlarda İslam ülkelerinin veya Arap ülkelerinin Gazzeli Filistinlileri mülteci olarak almalarını istemek zımnen ve neticede “Filistinliler vatanlarını, Gazze’yi, çocuklarını ve ailelerini katledenlere bıraksınlar?” demeye çıkar. İsrail yerleşsin diye Gazze’yi boşaltmak… Sonu buraya çıkan bir fikrin kabul edilebilir bir yönü olabilir mi? Elbette olamaz.
Asla olamaz ama yıllarca fikri bir illüzyonla bu gibi çarpık ve absürt düşünceleri insanlara kabul ettirmeye çalıştılar ve belirli kesimler özelinde bir ölçüde başarılı da oldular.
Hatırlarsanız, Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan şöyle demişti:
“Uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle, oluşturdukları algıyla, (Filistin’de yaşanan) problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem kendilerine hem de dünyanın geri kalanına bir yalan söylediklerini ve bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz. Artık buna bir son verme zamanı geldi.
Siz birisinin toprağını işgal ediyorsunuz, işgal etmekle kalmayıp evine el koyuyorsunuz, yıkıyorsunuz, dışarı atıyorsunuz, sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz. Ve buna da bir terim buluyorsunuz, “yerleşimci” diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır.”
“Yerleşimci adıyla hırsızlığa”, gaspa devam edebilmek için İsrail’in ve Danny Danon gibi kişilerin insanların vatanlarını terketmelerini beklemeleri akıl kârı değil elbette. Değil ama bu fikren kabullenilmese bile, ne yazık ki binbir türlü baskı uygulayarak, insanları sonuna kadar bunaltarak onları bu durumu kabule zorluyorlar. Allah böylesi kimselerin denî heveslerini âkim bıraksın ve şerli amaçlarına asla ulaştırmasın.
Evet, bu zihniyet ve destekçileri Suriye meselesinde de bölgeyi tuzağa düşürdüler, önce ortamı kışkırtıp sonra geri çekildiler, işi çözümsüzlüğe itip mülteci sorununu ve diğer sorunları Türkiye’nin, Ürdün’ün ve diğer ülkelerin üzerine bıraktılar. Suriye’nin belirli bölgelerine de vekil terör gruplarını yerleştirdiler.
İşte İsrail’in Suriye planı dediği de aslında Suriye tuzağına benzer yine bir tuzak. Bu gibi tuzaklara karşı her zaman uyanık ve tetikte olmak gerektiği de zaten izahtan vareste.
Bu zihniyetin derdi yutmak istediğin lokmayı daha kolay yutulabilir ve Gazze’yi daha kolay dizayn edilebilir bir hale getirmek.
Biliyorsunuz, İsrail’in olayların başında da söylediği ilk hedefi Gazzelilerin Sina çölüne gönderilmesiydi. Bunda bazı maniler olduğu anlaşılıyor.
Şimdi hem savaşta zorlandığı için hem de sinsi Sina planına kendince Arap ülkelerini de ikna etmek veya Gazzelileri bir şekilde Gazze’den çıkarabilmek için böyle manevralar peşinde.
Bu çerçevede, İsrail’in Filistinlileri Afrika’da Ruanda ve Çad gibi ülkelere gönderme planı üzerinde çalıştığı da iddia ediliyor.
Gazze’yi terk etmek isteyen ailelere cömert! bir maddi yardım verilmesi ve Filistinlileri kabul eden ülkelere de kapsamlı bir yardımın planlandığı da aktarılanlar arasında.
İsrail’in bu Afrika projesi absürt ve gerçek bir niyet de olabilir veya kendilerince Filistinlileri daha yakın bir sürgüne razı etmek için bir taktik de olabilir.
Bilfarz, sözgelimi, diyelim ki bu sinsi planı kabul edecek birileri çıksa o “cömert! maddi yardım” dedikleri meblağı da muhtemelen “İslam ülkeleri elini taşın altına koysun.” diyerek diğer ülkelere ödetmeye çalışırlar.
Kendini efendi, diğer insanları hizmetkâr veya köle gören bu ve benzeri marazi zihin yapılarından bütün insanlığın kurtulması gerekiyor ki dünya hak ettiği huzura kavuşabilsin.
Dün akşam ne yazık ki yine şehit haberleri aldık. Allah şehitlerimize gani gani rahmet eylesin.
PKK ve türevlerinin patronları da hiç şüphesiz yazımızda anlattığımız zihniyetin ta kendisi. Bunlar “vadedilmiş topraklar” saplantısıyla ya kendileri ya da vekil örgütleri üzerinden sürekli yayılmacılık peşindeler. Zayıflatılamamış bir Türkiye’yi de kendilerine en büyük engel görüyorlar, o yüzden de saldırdıkça saldırıyorlar.
Ama tedbir almak da bize düşer. O aziz kardeşlerimiz birer emanettir. Bir tedbir yetmiyorsa, diğerini almalıyız. Nerede zayıf bir halka varsa, onu gidermeliyiz. SİHA’lara, mikro dronlara ve yeni teknolojilere daha çok rol vermeliyiz, yaklaşan teröristler için erken uyarı ve durdurma mekanizmaları geliştirmeliyiz.
VE DUA
وَإِلَىٰ رَبِّكَ فَارْغَبْ *
Ve ila Rabbike ferğab!
Ve yalnız Rabbine rağbet eyle, O’na yönel, O’na ümit bağla.
Şu mübarek üç ayların başlangıcında, Regaip gecesinde ve diğer bütün gece ve gündüzlerde, rağbetimiz bizi yaratan ve yaşatan Allah’a olmalıdır.
Diğer işlere ve bütün varlıklara rağbetimiz de Allah için olmalıdır. Dünya sınavında temiz ve güzel bir hayatın sırrı budur.
Rabbimiz Allah’tır. Bize her an yeni bir nefes gönderen, her gün yeni rızıklar ihsan eden O’dur. Vesileler vesiledir, asıl yaratan ve ihsan eden Allah’tır.
Bizim Allah’a olan rağbetimiz O’na sonsuz muhtaçlığımızın ve borçlarımızın ötesinde, asıl O en merhametli, en cömert ve şimdiye dek sayısız iyilik ve ihsanlarını gördüğümüz Rabbimiz olduğu içindir.
Ve El-Kuddüs olan, esmaül hüsnanın, eşsiz güzel isimlerin sahibi Allah’a yönelen kullar yaratılış gayelerine ulaştıkları, hep arındıkları ve en güzel hallere, şahsi şahikalarına, zirvelerine ulaştıkları içindir. Allah can-ı gönülden, gerçekten Allah diyeni asla mahrum etmez. **
Mübarek üç aylarımız bütün dünyaya, İslam alemine ve milletimize nice hayırlar getirsin… Allah’a emanet olun.
===
* İnşirah Suresi, 8. ayeti kerimesi
** Küçük düzeltmelerle www.hasbi.org’dan alıntı.