Fatih ÜNLÜ – 29 Aralık 2023
İktisatta hepimizin bildiği meşhur bir kavram vardır: “Ceteris paribus”. Ceteris (diğerleri) paribus (eşitken, sabitken) demek. Mesela, diğer koşullar sabitken talep fiyata nasıl etki eder sorusunu cevaplarken bu kavramı kullanırız.
Bu gibi kavramlar da planlama süreçlerinde ara ara kullanılabilir ama planlamada asıl kullanılması gereken çok önemli bir kavram vardır: “Mutatis mutantis”. Kelimesi kelimesine “Değişmesi gerekenler değiştirildi.” anlamına gelir. Diğer deyişle “tüm değişiklikler göz önüne alınarak, yapılarak” demektir.
İyi bir planlamanın da doğru hedefi ortaya koyduktan sonra ona giden yolda değişebilecek her şeyi ve değişim şeklini göz önüne alması gereklidir.
Bu hazırlık yapılsa bile elbette her şey yüzde yüz tutmayabilir ama bakış doğruysa ve muhtemel değişiklikler için önlem alındıysa, hedeften sapma da çok sınırlı olur.
Bundan daha ötesi ve belki daha güzeli de Nasrettin Hocanın “Sen de haklısın.” sözünün ima ettiği o geniş gönüllüğe benzer şekilde -mutlak gerekli olan her adımı attıktan sonra- her kesime hakkını veren, alan açan, güzel hedefler gösteren, motive eden ve onları gayrete getiren, heyecanlandıran, doğru temellere oturmuş, esnek ve verimli bir çalışma ortamı oluşturabilmektir.
O verimlilik ortamını oluşturunca hangi yol takip edilse netice hayra çıkar. Bu şartlarda, müspet rekabetin olduğu ama lüzumsuz çekişme ve çelmelemenin olmadığı -veya asgari düzeyde olduğu- ortamlarda herkes ve her kurum kendi “en iyi”sini başarabilir.
Çünkü insan tabiat olarak çok beceriklidir. Allah insanı olağanüstü işler yapabilme kabiliyetiyle mücehhez kılmıştır. Doğru çerçevede insanların ne güzel işler başarabileceklerini bazen hayal bile edemeyiz.
Bu elbette “Bırakınız yapsınlar.” demek değil. Zaten biz de bu yüzden “mutlak gerekli olan her adımı attıktan sonra” şartını koyduk.
Şüphesiz kamunun bir plan dahilinde insanların becerilerinin ve kapasitelerinin doğru yerlere kanalize olması için tedbir alması ve sonuçlar da doğru ırmağa akıyor mu diye mütemadiyen takip etmesi gerekiyor.
Direksiyonu (veya yön veren bir mekanizması) olmayan bir araba tahayyül edilemeyeceği gibi, yönlendiricisi olmayan bir süreç de kabil değildir, muhaldir. Eğer bu planı veya yönlendirmeyi halkın yararına olacak şekilde kamu kesimi yapamazsa, bunu başka çevreler, bazen de tröstler ve benzeri mekanizmalar yapar. O da ülkeyi bambaşka yerlere götürür. Hasılı kelam, bir ülkeyi yöneticileri yönetemezse, başkaları yönetir.
Evet, atılması gereken adımlar atılmadan ve süreçte de gidişata bakılmadan, insanların o imrenilecek becerileri bazen birbirini tüketecek veya geleceği riske edecek bir hâle de düşebilir.
İnsan çok beceriklidir ama insan aynı zamanda bazen haristir de. Hırs da insanın doğru kararlar vermesine engel olur ve kısa vadeli verimsiz bir bakış açısını intaç eder, netice verir.
Dehşetli bir kazanma hırsına kapılmış bir kumarbazın doğru kararlar vermesini bekleyebilir miyiz? Bu neredeyse imkânsızdır.
Bundan biraz farklı bir düzeyde, çoğu insanın da bir şeye aşırı hırs yaptıklarında veya büyük resmi göremediklerinde orta ve uzun vadede doğru kararlar verebildikleri çok nadir görülür.
Kısa bir örnek verelim:
Bundan 50 küsur yıl önce ABD şirketlerinin özellikle Japon şirketlerine karşı teknolojik avantajlarını kaybetmeye başladıkları fark edilir. Bunun sebebine detaylı bakılınca, çoğu Borsada işlem gören bu şirketlerin daha kârlı görünmek için AR-GE harcamalarında kısıntıya gittikleri anlaşılır.
İllüzyon diyebileceğimiz bu manevradan dolayı daha kârlı görünen bu şirketler kısa vadede Borsada talep bulmakta zorluk çekmezler ama orta ve uzun vadede rekabetin en önemli unsurlarından olan teknoloji geliştirme kabiliyetlerine büyük darbe vurmuş olurlar. Diğer deyişle, kendi ayaklarına sıkarlar ama diğerleri de yaptığı için bundan da vazgeçmezler. Kendileri tedbir alamıyorsa, elbette daha üstten bakan birilerinin gereken tedbirleri alması gerekir.
O dönem ABD’de ilgili birimlerin bu gidişatı durduracak etkin önlemler aldıkları anlaşılıyor. Zira devasa ekonomik sorunlarına rağmen ABD şu anda bile AR-GE’de ve markalaşmada hâlâ iyi bir konumda…
Tabiattaki eşsiz dengenin izlerini sosyal ve ekonomik hayatta da şüphesiz bulabiliriz ama aynı mükemmel sistemi buralarda bekleyemeyiz. Çünkü Allah tabiatta kıyamete kadar kusursuz işleyecek kanunları cari kılmıştır.
Ama insanın olduğu yerde imtihan sırrıyla bir serbestlik vardır. Dolayısıyla işler iyiyi de gidebilir, kötüye de. Kötüye giden durumlarda denge olumlu müdahalelerle sağlanabilir. Bu bir şirket için de öyledir, insanın kendi gidişatı için de öyledir. İşler doğru gitmiyorsa, ancak doğru teşhisten sonra doğru önlemlerle sorunlar büyümeden halledilebilir.