Ferhat ÜNLÜ – 18 Aralık 2023
Yazının başlığını savunma sanayii ile medikal sanayinin kavramsal düzeyde de olsa bir terkibini yaparak attım. Zira artık medikal sanayii ya da daha makro bir terimle söylersem medikal ekonomi, en az savunma sanayii kadar önemli; hatta yerine ondan daha önemli.
Bu yazıda sizler için World of Türkiye’nin Genel Yayın Yönetmeni Reşit Kemal As ile yaptığım bir sohbete istinaden, onun önerisi üzerine medikal sanayideki yerlilik ve millilik meselesine odaklanacağız. Pandemiden sonra medikal ekonomide meydana gelen değişiklikler ve bunun parasal boyutu, yazının ana teması. Ve yine bununla bağlantılı olarak ayrıca şişelenmiş su piyasasındaki yabancı hâkimiyetine da bakacağız. Serum nasıl ki ‘medikal su’ olarak tıpta önemli bir ürün ise, şişelenmiş günlük tükettiğimiz sular da gıda ekonomisi açısından önemli.
Artık medikal ekonomi, savunma sanayii kadar küresel ekonomiyi domine eder hale gelmiş vaziyette. Öncelikle firma ismi vermeden dünyanın en büyük 10 ilaç firmasının yıllı gelirine bakalım. Bu pazarda ABD menşeli ve bilhassa da Yahudi sermayesinin öncülük ettiği ABD firmaları etkili. 2017 yılında 76.4 milyar dolar gelir elde etmiş olan bir firma, şimdi 100 milyar doların üzerinde gelir elde ediyor.
Yine ABD menşeli bir diğer firmanın 2020 yılı yıllık geliri 50 milyar dolar.
civarında. Pandemiden sonra gelirinin katlandığını görmek için bu alanda uzman olmaya gerek yok. İsviçre kökenli bir ilaç tröstü de, pandemiye girdiğimiz sene olan 2020’de 50 milyar dolara yakın gelir elde etmiş. Yine İsviçre merkezli bir diğer firmanın yıllık geliri 40 milyar doları tartıyor.
Fransa merkezli bir başka firmanın yıllık geliri yine 42 milyar dolar seviyesinde. Bir Alman şirketi de yıllık 40 milyar dolarlık gelire sahip. Bir Çin firmasının
-üstelik devlet şirketi- yıllık geliri 42 milyar dolar seviyesinde ve sürekli yükseliş trendi içinde.
Bu ciroların, kârların artmasında birincil faktör pandemi elbette. Ama tek faktör bu değil. Nüfus artışı, toplumların refah seviyesinin düşmesi, salgın hastalıkların artması, iklim dengesinin bozulması ve en önemlisi GDO’lu gıdalar dünya vatandaşlarının sağlığını bozan ve dolayısıyla da ilaç şirketlerinin kârını artıran faktörler.
YERLİ PİYASADA YABANCI TEKELİNİ KIRMALIYIZ
Yerli ilaç sanayiinde yükseliş trendi içindeyiz. Serum başta olmak üzere pek çok önemli kalem ülkemizde üretiliyor. Bununla birlikte yerli ilaç pazarında ABD’li ve Avrupa menşeli firmaların hâkimiyeti büyük. Ülkemiz, ilaca yılda 25 milyar TL harcıyor ve Türkiye’de en çok ciro yapan ilk 100 ilacın 95’i ithal.
Türkiye’deki ‘ilaç ürünlerini’; yüzde 100 yerli, Türkiye’de üretilmekle birlikte lisans sahibi yabancı firmaya para kazandıran ürünler ve yurtdışından ithal ürünler olarak üçe ayırmak mümkün. Piyasada satılan ürünlerin yüzde 58’inin parası yurt dışına gidiyor. En pahalı 20 ilacın tamamı ithal. Bunlardan 11’i Amerikan, altısı İsviçre, üçü Fransız malı.
‘KİMİN KİMİ YİYECEĞİNE SU KARAR VERİR’
Ve gelelim su sektörüne, çünkü o da en az ilaç sektörü kadar önemli. Zira su, malum stratejik bir ürün. Çok sevdiğim ve zaman zaman iktibas yaptığım bir Afrika atasözü vardır: “Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları… Kimin kimi yiyeceğine su karar verir.”
Su yakın geleceğin savaş nedeni olduğu için bu atasözünün verdiği ana fikir doğrultusunda bir su sistemi kurmamız da gerekiyor. Türkiye şu anda dünyanın en büyük 11. su pazarı. İstanbul’da günlük ortalama toplam tüketim yaklaşık 3,5 milyon metreküp. Su pazarı 2018’de 5,5 milyar TL seviyesindeydi, pandemiden sonra pazar büyüdü. Şu anda yaklaşık 10 milyar TL’ye erişmiş durumda.
Şişelenmiş su sektörüne yabancı ilgisi yüksek. Reklama girer diye (Reklamın iyisi kötüsü olmaz) marka ismi vermeyelim ama ekonomik savaş içinde olduğumuz ABD şirketlerinin ve Yahudi sermayesinin yönettiği şirketlerin de aralarında bulunduğu firmalar sektörde azımsanmayacak paya sahip.
İsrail ve Yahudi sermayesinin suya ilgisi ise elbette boşuna değil. İsrail, su kaynakları açısından sıkıntılı bir bölgede kurulduğu için suyu üretmeye dayalı bir politikaya yönelmiş durumda. Yer altı sularını birden fazla arıtarak tekrar tekrar kullanıyorlar.
Yarı kurak iklim kuşağında bulunan Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1,519 metreküp. Dünyadaki suyun yüzde 85’inin dünya nüfusunun yüzde 12’si tarafından kontrol edildiğini de yeri gelmişken belirtelim. Dünya nüfusunun yüzde 60’ını barındıran Asya kıtası, kullanılabilir suyun yüzde 36’lık kısmına sahip.
Tekrar medikal sanayiye dönerek yazıyı toparlayayım. İlaç sektörü 2022 yılının sonunda dünya çapında yaklaşık 1,42 trilyon ABD dolarlık büyüme kaydetmiş. Müthiş bir büyüme. Savunma sanayiinde bile bu rakamlar yok.
Allah kimseye tıbbın yokluğunu vermesin elbette, ilaçların yokluğunu da… Yaşlılarımız başta olmak üzere pek çok insanımız ilaçlarla yaşıyor. Ama öte yandan bunun ne kadar büyük ekonomi olduğunu ve bu alanda da tıpkı savunma sanayiinde olduğu gibi yerli, milli ürünlerin egemenliğini tesis etmemiz gerektiğini söylememiz de elzem. Bu, önemli ve öncelikli bir milli güvenlik meselesi.