maymun çiçeği detayları

Ferhat ÜNLÜ – 15 Kasım 2023

 

“Buradan Netanyahu’ya soruyorum; Sen de atom bombası var mı, yok mu? Sıkıysa açıkla, ama açıklayamaz. Artık ecelin geliyor. Ey İsrail, sende atom bombası ve nükleer bomba var. Bunları biz biliyoruz. Neye sahip olursan ol gidicisin.”

Yukarıdaki cümleler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü AK Parti Grup toplantısındaki en çarpıcı cümleleri diyebiliriz. 27 Ekim’de siz World of Türkiye okurlarına Tel Aviv’in nükleer tesisleriyle ilgili bilgileri İsrail’in Necef’teki ruhsatsız silahları başlıklı yazıyla anlatmıştım. İsrail, nükleer sırlarının tamamının açığa çıkmaması için ta 1986 senesinde sırları ifşa eden Mordehay Vanunu adlı vatandaşını -ki kendisi Necef Dimona’daki nükleer üste görevliydi- Mossad’ın Bal Tuzağı operasyonuyla yakalayıp Tel Aviv’e getirmişti.

2006 senesinde maille röportaj yaptığım Vanunu, 1986-2004 arasında 18 sene hapis yattı, sonra Tel Aviv’de sürekli İsrail iç istihbarat servisi Shin Bet gözetiminde yaşadı. Tel Aviv, onun için bir tür açık cezaeviydi, halen de öyle…

Vanunu her ne kadar yakalansa da ‘paketlendikten’ beş gün sonra; 5 Ekim 1986 tarihinde, İngiliz Sunday Times Gazetesi; İsrail’in Necef Çölü’ndeki gizli nükleer tesisleriyle ilgili önemli ifşaatlar içeren bir manşetle çıktı.

Vanunu, Necef Dimona’da kurulan gizli nükleer tesisin teknisyenlerinden biriydi. David Ben-Gurion ve Peres, daha İsrail’in kuruluş yıllarında bölgede cebirle tutunmak için nükleer silaha ihtiyaçları olduğuna karar vermişlerdi. Tesisin yapımına, İsrail’in kurulmasından 10 yıl sonra başlandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sık sık dünya kamuoyunun gündemine getirme ihtiyacı hissettiği İsrail’in nükleer sırlarının ifşası her açıdan önemli. Ama en çok da 7 Ekim’de Aksa Tufanı sonrası başlayan sivil katliamlar; İsrail’in, silah ruhsatına sahip olabilecek devlet terbiyesiyle hareket etmediğini yine, yeniden gösterdiği için de önemli.

Erdoğan’ın 2009’un Ocak ayında İsviçre Davos’ta tartıştığı Şimon Peres, İsrail’in nükleer gücünün siyasi mimarı zaten. Ve onca katliamın sorumlusu olduğu halde Nobel Barış Ödülü de almıştı.

Her halükârda İsrail’in katliamlarını konuşurken ‘ruhsatsız silah sahibi’ gibi cürüm ehli bu devletin, nükleer silah kullanabilme potansiyelini hesaba katmak durumundayız. İran’ın nükleer programı için ortalığı ayağa kaldıran ABD’nin iş İsrail’e gelince nasıl frekans değiştirdiğini bilmek ve bunu sürekli gündemde tutmak elzem.

İlginizi çekebilir!  Atatürk Dönemin HDP'si İle Nasıl Mücadele Etmişti?

 

GAZZE’YE SURİYE’DEKİ TERÖR ORDUSUNDAN TAKVİYE!

İsrail-Hamas Savaşı’nın bir diğer önemli boyutu, meskûn mahal muhaberesi. Ki bu konuyu da geçen ay bu köşede işledik. İsrail; kara savaşından, meskûn mahal muharebesinden umduğu askeri sonucu almış değil. Şifa Hastanesi’ni altında Hamas olduğu iddiasıyla kuşattılar, hatta hastaneye girdiler; ancak Hamas’ı orada bulamadılar.

Kara savaşı yorucudur ve İsrail ordusu gibi meskûn mahal muharebesi deneyimi olmayan ordularda sık sık kadro değişikliği gerektirir. İsrail’in mevcut askeri personel sayısı 160 bin. Yedekleri de çağırdı mı maksimum 630 bin askeri var.

Kara savaşına da alışkın değiller, askerlerinin psikolojisi kolaylıkla bozulmaya yatkın. Bu yüzden kafalarında takviye ordu planı var. Bu planı akıllarına sokan da Amerikalılar. Son haberlere göre İsrail, Suriye’deki PYD/YPG unsurlarını Gazze’de meskûn muhal muharebesinde kullanmak istiyor.

Güvenlik politikaları uzmanı Mete Yarar da geçen hafta YPG, İsrail için Gazze Savaşı’na mı geliyor sorusunu ekseninde bir Youtube yayını yapmıştı. Bir süredir Amerika Birleşik Devletleri’nin Kuzeydoğu Suriye’deki terör ordusu PYD/YPG’nin Gazze’deki savaşa katılmak için İsrail ordusuna yazılacağı dile getiriliyordu.

İmdi… Böyle olursa, yani PYD; Gazze’ye İsrail namına savaşmak için giderse  elindeki silahları, bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılara karşı acımasızca kullanan bir devletin, terörist yöntemlerini, kelimenin literal, hakiki anlamıyla terör ordusuyla besleme taktiği gerçekleşmiş olacak. Böylece ABD Başkanı Joe Biden’ın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk (kendisi ateşli bir YPG hamisidir) İsrail’e gitmesi de anlam kazanıyor.

Ayrıca daha önce İsrail’e giden Korgeneral James Glynn’in ziyareti de daha bir anlam kazanıyor. Glynn, 2004’te Felluce’de meskûn mahal muharebesinin komutanlığını yürütmüş, ancak ilk muharebede istenen başarıyı elde edememişti.

Birinci Felluce Muharebesi’nde Nisan 2004’te Irak Direnişi’nin elinde bulunan Felluce şehrini ABD almaya çalıştı, başaramadı. Şehir 2 bin askerle kuşatıldı. Bu sırada şehir nüfusunun üçte biri çatışmalardan kaçarak şehri terk etti. Hastaneler kapatıldı. Direnişi kırmak için megafonlarla Metallica şarkıları bile dinletildi. Direniş önemli kayıplar verdi, ama şehir merkezini elinde tuttu.

İlginizi çekebilir!  Umut Kimin Nasibi?

 

İKİNCİ FELLUCE PİRUS ZAFERİ OLDU

8-16 Kasım 2004’te yapılan İkinci Felluce Muharebesi ise sonuç verdi.

Şehirdeki muharebe sürerken ABD birlikleri psikolojik savaş kapsamında şehrin her yanına rahatsız edici derecede yüksek sesle rock grubu AC/DC’nin şarkılarını dinletti. Sokaklar direnişçiler ve sivillerin cesetleriyle doldu. Aç kalan başıboş köpekler cenazeleri yedi. Ve çatışmalar sonunda ABD lehine sona erdi. Erdi, ama ABD için Pirus Zaferi oldu bu. Felluce’den DEAŞ doğdu çünkü.

ABD yönetimi, İsrail’in beklenen kara harekâtı konusunda hazırlıksız ve plansız olduğunu başından beri söylüyor Şimdi bu plansızlık PYD/YPG’den yardım isteme arayışlarına bile yöneltti İsrail’i.

Gerçekleşmesi çok muhtemel bir arayış. Sonuç verirse Türkiye’nin ABD’ye PYD’yi gerekçe göstererek neden posta koyduğu ve teröristlerle mücadele için Suriye’ye neden girdiği anlam kazanır.

Ve yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün grup toplantısında sözünü ettiği şu cümlenin de ne kadar önemli olduğunu müşahede ederiz:

“Siyasetiyle, ekonomisiyle, sosyal yapısıyla askeri olarak güçlü olmazsak bizi bu topraklarda yaşatmazlar.”

Şaka değil, güçlü olmazsak vallahi yaşatmazlar. Ama güçlüyüz. Ve ülke olarak her anlamda güçlenmeye de devam edeceğiz. Dünyanın en güzel, ama en belalı mahallelerinden birinde yaşıyor olmamızın bedeli bu.

 

NOT: World of Türkiye yazarı kıymetli Haydar As, benim 9 Kasım’da yayınlanan ‘Mafyanın dijital evrimi’ başlıklı yazıma değinerek çok güzel bir yazı yazmış. Yazının en çarpıcı kısmı da başlığında: ‘Epilasyon Mafyası’. Bu tamlama, tutar. Notunu, bugünkü yazı konumuz farklı olduğu için buraya düşme ihtiyacı hissettim. Haydar As’a teşekkür ediyorum.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.