Fatih ÜNLÜ – 10 Kasım 2023
Kendisi henüz beş aylıkken annesi ve babası Auschwitz toplama kampında öldürülen Yahudi bir kardeşimiz Dr. Gabor Mate bir video mülakatında şu siyonist sloganından bahsediyor: “Topraksız halk için halksız topraklar.” Ve şöyle devam ediyor: “Ama halksız toprak yoktu, orada yaşayan insanlar vardı. Orada yüzlerce yıldır veya daha uzun zamandan beri yaşayan insanlar…”
Dr. Gabor Mate Filistin’deki şu anki durumla ilgili mülakatlarında önemli tespitlerde bulunuyor. Merak eden okuyucularımız YouTube, Instagram gibi mecralardan araştırabilirler.
Ben bu yazımda onun bahsettiği bu ilginç slogan üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Evet, biraz düşününce, “Topraksız halk için halksız topraklar” sloganı siyonizmin yöntemleri ile ilgili de bize önemli ipuçları veriyor. Hedefteki topraklarda güçlü bir halk varsa, o halkı entrikalarla, gerginliklerle, savaşlarla yıldırma, direncini kırmak için elinden geleni yapma ve nihayetinde o toprakları -elden geldiğince- halksızlaştırma şablonu ne yazık ki başta Filistin bazı coğrafyalarda yaşananlara birebir uyuyor.
Siyonist çevreler bu slogana uygun bir biçimde önce hedeflerindeki halkları, devletleri türlü stratejilerle, tuzaklarla zayıflatmaya ve etkisiz hale getirmeye çalışmışlar ve çalışıyorlar.
Neticede sorunlarla, hilelerle, krizlerle ve savaşlarla direnemeyecek kadar zayıflayan halklar ve ülkeler ya kısmi ya da tümden işgale maruz kalmışlar. Siyonist mahfiller içteki zaafları, refleksleri ve bazen de tesirleri altındaki gizli yapıları çok iyi kullanmışlar ve kullanıyorlar şüphesiz.
Yüzyıllara ve on yıllara sari değişimlere bakılınca, bu siyonist çevrelerin ve Yahudilerden dünyaperestlerin aynı sloganı önemli ekonomik ve mali alanlarda ve medya gibi kritik sahalarda da elden geldiğince kullanıp uyguladıkları anlaşılıyor.
Siyonistlerin ve Yahudilerin stratejik alanlarda bu kadar güçlü olmalarının birçok sebebi var. Bunlardan biri zamanla ticaret, finans gibi alanlarda edindikleri uzmanlık, strateji ve taktikleri nesiller boyu birbirlerine güçlü bir şekilde aktarmaları ve süreçte hep birbirlerini desteklemeleri.
Bir diğer sebep de stratejik alanlarda teşebbüsler kurmaları, mevcut teşebbüsleri birlikte hareket ederek satın almaları ve zamanla o alanda baskın güç haline gelmeleri.
Fakat bunların ötesi de var, bu da yukarıdaki sloganla ilgili görünüyor. Eğer hedeflerindeki stratejik alanlarda güçlü aktörler varsa ve onları devşiremiyorlarsa -gerekirse bel altı vuruş yöntemlerini de kullanarak- onları zayıflatıp alandan uzaklaştırmaları ve yine birlikte hareket ederek o alanı sahiplenmeleri de birçok örnekle vakidir, yaşanmıştır, görülmüştür.
Bu çevreler yukarıda bir kısmını bahsettiğimiz yöntem ve yaklaşımlarla başta finans, medya ve önemli iletişim mecraları olmak üzere birçok kritik alanda zamanla çok büyük bir güce erişmişler.
Gücü ele aldıklarında da yaptıkları inanılmaz kârların ötesinde, çeşitli yapılar ve mekanizmalarla hükumetlere, ülkelere istedikleri gibi yön vermeye çalışmışlar, çalışıyorlar ve bunu da önemli ölçüde başarıyorlar.
Filistin meselesinde -istisnalar dışında- Batıdaki yönetimlerin en açık yanlışlara bile ses çıkaramamalarının asıl sebebi budur. İlk bakışta aynı veya benzer kafada oldukları da düşünülebilir. Bu kısmen doğru olabilir ama asli sebep önemli güç unsurlarının şu an için siyonist çevrelerin elinde olması ve yöneticilerin de farklı davrandıklarında ağır bir bedel ödeyeceklerini bilmeleridir.
Yeniden analizimize dönecek olursak, aynı siyonist yapılar veya onların bir kısmı, vadedilmiş topraklar diyerek bir fikri sabit ile hedeflerindeki ülkelerde alan açmak için toplum kesimlerini birbirine düşürmeye çalışıyorlar, vekil terör örgütlerini ve büyük devletlerdeki nufûzlarını sonuna kadar kullanarak hedefteki ülkeleri karıştırmak, savaşlar ve krizler çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
İşte yakın zamanda Suriye’de yönetimin inatçı reflekslerini ve muhalefetin dağınıklığı gibi unsurları ustaca değerlendirerek neler yaptılar. Karşı çıkan olmazsa yıllar içerisinde durmadan mevzi kazanıyorlar. Ülkemizin son dönemdeki hamleleri olmasa, güneyimizde bir terör koridorunu da kurmak üzereydiler. Fırsatını bulduklarında yine yapmaya çalışacakları muhakkak. Allah fırsat vermesin.
Evet, bu çevrelerin hedeflerindeki en önemli ülkelerden birisi de -rahmetli Necmettin Erbakan Hocamızın yıllar öncesinden de söylediği gibi- aziz vatanımız ama inşallah ne burada ne de diğer yerlerde hiç bir surette başaramayacaklar.
Yeter ki biz tüm sözlerin ötesinde, kalpten… Yüreğimizin bütün vecheleri ve olanca samimiyetiyle “Vallahu galibun âlâ emrihi.*” (Allah emrinde galiptir, Allah bütün işlerinde, hükmünde galiptir.) deyip özümüze dönebilelim.
Ve böylece önce kalplerde kaybettiğimiz bir mücadeleyi yine kalplerde kazanmaya başlayalım.
======
Yusuf Suresi, 21. Ayet-i Kerime’sinden bir bölüm