Fatih ÜNLÜ – 21 Ekim 2023
Kıymetli kardeşim Abdullah Bera Yıldız’ın “Bir Soluk Dua” adlı kitabında “Uzun Gurbet” başlıklı muhteşem bir yazısı vardır. Yazının ilk bölümü “Dönüş” aşağıdaki paragraflarla başlar:
“Uzun bir gurbetten sonra memlekete dönüyoruz. Yorgun ama saf bir sevinç ve özlemle uçağın penceresinden aşağıya bakıyorum. Aşağıda gözümün kuşatmaktan aciz kaldığı on binlerce ev, on binlerce bina…
İlk başta her şey tekdüze, hatta sabit gibi görünüyor. Ama biliyorum, o evlerde, o mekanlarda nice farklı hayatlar; nice sevinçli, coşkulu ve hüzünlü anlar yaşanıyor.
İşte o evlerden birinde aşkın hüzn-ü şiriniyle, acısıyla, sevinciyle buğuludur bir gencin gözleri, hayaller kuruyordur ki hep umuda çıkar neticesi…
Yan mahallede bir başka kişi uzun bir işsizlikten sonra iyi bir işe girmiş ve bütün sıkıntılarını tümden umuda ve sevince çevirmiştir.”
Yazının devamında kuşbakışı görülen bir şehirde şahit olunabilecek farklı güzel ortamlar tasvir edilerek bu bölüm şu paragrafla hitama erer:
“Kötü şeyler de oluyordur elbet bu beldelerde ama bugün bahsimiz o değil. Bugün bahsimiz iyilik… Uzun bir gurbetten sonra iyilikten daha güzel, daha iyi bir “hoşamedi (hoşgeldin)” mi olur?”
Uzun Gurbet’teki bu iyimser tablonun ruhumuza ne kadar iyi geldiğini ve bu iyimserliğin bu yazıya çok yakıştığını ilkin ikrar edelim. Fakat aynı kuşbakışıyla biz de şu anda dünyaya, özellikle İslam aleminin güzide beldesi Gazze’ye baktığımızda değil bir iyimserlik, içimizde ancak dehşetli bir iç karartısı hissediyoruz. İşte nakıs bir kuşbakışıyla Gazze:
Evlerde çocuklar, anneler, babalar yarı aç, yarı tok durmadan atılan bombalardan birisi buraya da isabet edecek mi endişesindeler. Bazıları bir bombardımanda ölmeyi belki bir kurtuluş gibi görüyorlar, çünkü netice şehadet.
Bir fırının önünde insanlar eve ekmek alabilmek için saatlerce bekliyorlar. Gidişattan kısa bir süre sonra bunun bile mümkün olmayabileceğini hissediyorlar.
Bazı sığınaklarda, insanlar aşırı kalabalık ve ağırlaşmış havada bizim şimdi bilemeyeceğimiz türlü endişelerin içindeler. Bazıları bu saldırılara bir cevap verebilmek için hırslanıyorlar, daha çok bileniyorlar.
Birçok insan bölgeyi boşaltın çağrısıyla yollara düşmüşler ama yollarda dahi emniyette değiller.
Bir hastanede hastalar, doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar İsrail’in hastaneyi boşaltın çağrısının endişesi içinde ya hastaneden ayrılmaya çalışıyor ya da bir yerlere ulaşarak yapılacak saldırıyı durdurmaya çalışıyorlar ve verilen saatin dolmasını bekliyorlar.
Bir başka evde, son bombardımanlarda eşini ve çocuğunu kaybetmiş bir annenin feryadı iç parçalıyor. Kalplere çarpan bir ölüm haberinin şoku geçmemişken başka ölüm haberleri geliyor.
Bir başka evde yaşlı bir nine ve dede naz makamında Allah’a dua ve niyaz ediyorlar. “Yardımın ya Rabbi, yardımın, nusretin…” diyorlar.
360 km2lik bir alanda 2 milyona yakın insanın yaşadığı Gazze’de bunca yoğun acı aynı anda yaşanıyor. Şehrin suyu kesilmiş, elektriği kesilmiş. Cahit Zarifoğlu ağabeyin Yaşamak adlı kitabının başındaki “Ne çok acı var.” cümlesi şimdi Gazze’deki duruma ne çok uyuyor. İnsanlar çaresiz, ne yapacaklarını şaşırmışlar. Orada yaşanan acılar için şimdi buradan ne desek kifayet etmez, az kalır. Allah kurtarsın. Allah dilediği vechile çareler ihsan eylesin…
Filistin’de bu acılar yaşanırken bir yandan da dehşetli bir propaganda mekanizması çalıştırılıyor. Bazı çevreler, Hamas’ın yaptığı harekatta sivillere zarar verilmemesi hususunda İslam Dininin yüce hükümlerini tam gözetmediği durumları da çok iyi kullanarak çok yoğun bir şekilde uydurma haberler üretiyorlar.
Birkaç örneği hatırlayalım. Batı medyasında Hamas’ın 40 çocuğun kafasını kestiği haberleri çokça yer aldı. Anadolu Ajansı muhabiri de bu haberin doğruluğunu bizzat İsrail ordu sözcüsüne sordu. O da ellerinde bu haberi doğrulayacak bir veri olmadığını ifade etti. İşte aslı olmayan dehşetli bir haber ama gerektiği ölçüde yalanlanamadığı için etkisi zihinlerde, düşünce ve reflekslerde kalıyor.
Yine “The Times” gazetesi Hamas çocuklara vahşice zarar verdi diye bir haber yaptı. Bu haberde de İsrail’in saldırılarında zarar görmüş Filistinli çocukların resmini kullandı.
İletişim Başkanlığının Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, Anadolu Ajansı ve El-Cezire gibi kurumlar dolaşımda olan haberlerin doğruluk veya yanlışlığının anlaşılması için ciddi bir çaba sarf ediyorlar. Bu çabaları gerçekten takdir ediyoruz ama bunlar uluslararası haberlerde hak ettikleri yankıyı bulamadıkları için, yukarıda birkaç örneğini verdiğimiz yalan ve çarpıtma haberlerle yapılan ajitasyonlar ve aldatmalar maksadına ne yazık ki önemli ölçüde ulaşıyor. Ve Filistin davasının yanı sıra yüce Dinimiz İslam’a yönelik de yoğun bir öfke oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu gibi ya küllen yalan, ya da abartı veya ajitasyon maksatlı haberler karşısında biz de işin doğrusunu ortaya çıkarmalı ve gerçeğin yankısı olması gereken medyanın dehşetli bir yalan ve aldatmaca aracına dönüşmesine müsaade etmemeliyiz.
Biz işin doğrusunu ortaya koyamazsak, bu gibi haberler birçok vahim olaya sebebiyet veriyor ve verecektir. Şu elim haber vuku bulabilecek vahim olayların bir işaretini veriyor: Amerika’da 71 yaşındaki Joseph Czuba, bu olayların başlamasından hemen sonra 10 Ekim Pazartesi günü Filistinli kiracısına evi boşaltmaları için bir mesaj gönderiyor. Haberlerde yer alan savcılık raporuna göre, Joseph Czuba birkaç gün sonra da kiracısı Filistinli Hanan Şahin ve oğlu Vadea El-Fayoume’u evlerinin dışında görüyor ve İsrail’deki durumdan dolayı onlara öfkeyle kızıyor. Kiracı Hanan Şahin “Barış için dua edelim.” gibi sakinleştirici bir cevap vermeye çalışsa da adamın öfkesi dinmiyor ve bu iki masumu evlerinin içine kadar kovalayarak orada öldüresiye bıçaklıyor. 26 bıçak yarası alan 6 yaşındaki Vadea vefat ediyor, 12 bıçak yarası alan annesi ise hastanede. Amerika İslam İlişkileri Konseyi başkanı Ahmet Rehab’ın aktardığına göre hastanedeki anne, katilin saldırırken “Siz Müslümanlar, ölmelisiniz.” dediğini de söylüyor.
Yukarıda verdiğimiz örneklerdeki yalan ve ajitatif haberlere yönelik tavrımız bir yana, şu önemli hususu da açıkça ortaya koymalıyız: Hamas veya herhangi başka bir hareket mücadelesinde tek bir sivile, tek bir masuma dahi zarar vermemelidir. Biz Müslümanız, bizim farkımız buradadır. İslami bir hedef taşıdığını söyleyen tüm hareketler İslam’ın güzel kurallarına prensipler bazında harfiyen uymalarıdırlar. Yoksa iş safiyetini, asli temizliğini kaybeder.
Allah azimüşşan Kuran-ı Kerimde mealen şöyle buyurur: “Bundan dolayı İsrailoğulları’na şöyle yazdık: “Her kim, (kendi kıydığı) bir cana karşılık olmaksızın veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olduğu halde bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de onu yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide Suresi, 32).) Bozgunculuk kelimesi yeryüzünde fesat çıkarma, insanları birbirine düşürme, savaş ve kaoslara sebep olma gibi anlamları içerir. Burada Biz Allah’ın güzel emirlerine uyalım ki O’nun eşsiz yardımı devamlı yoldaşımız olsun.
Yoksa yavaş yavaş eleştirdiğimiz düşmanımıza benzeriz. Oysa bazı güzel sözlerde çok veciz bir şekilde ifade edildiği üzere, yenilginin en kötüsü ölçüsüz düşmana benzemektir. Bilge lider Aliya İzzetbegoviç Bosna özelinde şöyle diyor: “Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor.” Zulmün kendisine duyduğumuz buğz ayrı, bu ilke her coğrafya ve her milliyet için geçerlidir.
Yazımızı iki tespitle bitirelim: Çözüm için Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın garantörlük önerisi çok zekice ve yerinde bir öneri. Tabii, bu sürecin iyi planlanması ve yürütülmesi lazım. Çünkü mani çok. Örneğin, İsrail’in BM kararları dahil birçok konudaki söz dinlemezliğinin, Mavi Marmara olayında ve 1967 yılında İsrail tarafından vurulan ABD’nin istihbarat gemisi USS Liberty hadisesinde olduğu gibi (bu saldırıda 34 kişi öldürülmüş, 171 kişi de yaralanmış) İsrail’in pervasız tavırlarının ve onu destekleyen ülkelerdeki güçlü lobilerin etkisinin göz önüne alınması lazım.
Yazımızı İsrail’in yıllardır süregelen asker – sivil ayrımı gözetmeden orantısız saldıran, zulmeden, yıldıran yayılmacı politikalarının sorumlusu olan yetkililere ve kayıtsız şartsız onları destekleyenlere son bir sözle bitirelim: Şu fani dünyada zulümle abad olan yoktur. İsrail de tüm Gazze’yi tarumar eden bu zulmüne devam ederse, girebileceği en çıkmaz yola girmiş olur. Tarih, zamanın rüzgarında kaybolup gitmiş ama hâlâ nefretle anılan zalimlerle doludur.
Fatih Ünlü kimdir?
Yazar kadromuza katılan Fatih Ünlü’yü biraz daha yakından tanıyacak olursak;
Fatih Ünlü 1965 Adana doğumludur. Adana Dumlupınar İlkokulu, Hürriyet Ortaokulu ve Anafartalar Lisesinden sonra 1987 yılında ODTÜ Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümü Uluslararası İlişkiler alt dalından mezun olmuştur. TBMM, TÜBİTAK, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), Kalkınma Bakanlığı ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO)’nda çalışmıştır. Yayıncılık faaliyetlerine vakit ayırabilmek amacıyla Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (SBB) İSEDAK ve Uluslararası Kalkınma İşbirliği Genel Müdürlüğünden 2022 yılında emekli olmuştur.
Emeklilikten sonra, Abdullah Bera Yıldız’ın “Bir Soluk Dua – Çaresiz Anlarımıza Çare Olan Rahmetinle” ve “O’nu Bilmeden Hiçbir Vahada Hayat Yoktur” adlı kitaplarının editörlüğünü yapmıştır.