Bercan TUTAR – 20 Ekim 2023
İsrail’in Gazze’ye ve Filistinlilere yönelik insanlık dışı vahşi saldırılarına Batılı devletlerin verdiği koşulsuz desteğe en sert tepkiyi yine Batılı devletlerin halkları ve kamuoyları gösteriyor. Üniversite kampüslerinde başlayan Siyonizmi kınama ve lanetleme açıklamalarına artık medya, sivil topum örgütleri, işçi federasyonları ve bazı siyasiler de katılmaya başladı.
Siyonizmin katliamcı ve işgalci yüzünün fark edilmesi İsrail ve ona her desteği veren Batılı devletleri de zora sokuyor. 7 Ekim’de Hamas’ın yaptığı destansı taarruz Batı’da Holokost’tan bu yana Yahudilere yönelik görülmemiş ölçekte bir saldırı olarak yorumlandı.
Bazı batılı Siyonistler “Nazilerin yaptığı gibi kötülüklerinin kanıtlarını gizlemeye çalışmak yerine, Hamas militanları sadizmlerinden zevk alarak sosyal medyada işledikleri cinayetleri yayınladılar” şeklinde manipülasyonlarla Batı kamuoyunu etkilemeye çalıştı.
Ancak bütün o siyasi desteğe, medya gücüne, bürokratik oligarşinin sansürcü ve cezalandırıcı mekanizmasına rağmen ABD başta olmak üzere Avrupa’da kanaat oluşturmada merkezi işlev gören bir çok kurum ve kuruluş İsrail’in ve Siyonistlerin istediği düşünsel ve eylemsel refleksi göstermedi.
Tam aksine birçok Amerikan ve Avrupa kampüsünde, bireyler ve gruplar İsraillileri değil, Hamas’ı ve Filistinlileri savunmak için harekete geçti. Spor, sanat ve ekonomi dünyasından da ezberleri bozan açıklamalar geliyor. İnsanlar kariyerlerini bitiren linç kampanyalarına rağmen düşüncelerini açıklayıp İsrail vahşetini kınıyor, Filistin halkına desteğini açıkça dile getiriyor.
Siyonizmin kalesi ABD de bile korku duvarları yıkılmış durumda. ABD ve dünyanın bir numaralı eğitim kurumu olarak gösterilen Harvard’daki 30’dan fazla kulüpten oluşan öğrenci grupları federasyonu, “Ortaya çıkan tüm şiddetten İsrail rejimini tamamen sorumlu tuttuklarını” belirten bir açık mektup yayınladı.
Yine sosyal bilimlerde dünyanın en etkili ideoloji oluşturma, düşünce akımlarını yönlendirme, iktisadi ve kültürel trendleri belirleme ‘merkezi’ olarak gösterilen ABD’nin Columbia Üniversitesi’nde görevli profesör Joseph Massad, Hamas’ın askeri taarruz yeteneğinin “müthiş” olduğunu yazdı. Cornell tarih profesörü Russell Rickford, saldırılarla ilgili bir mitingde şunları söyledi: “Heyecan vericiydi. Enerji vericiydi. . . . Çok heyecanlıydım…” Ancak Yahudi lobilerinden yönetilen bir linç kampanyası karşısında geri adım atan profesör Rickford özür dilemeye zorlandı.
Profesörlere yönelik başlatılan linç kampanyalarına tepki gösteren Pennsylvania Üniversitesi’nden bazı öğrenciler, “İsrail! İsrail! Saklanamazsın: Seni soykırımla suçluyoruz” yazılı pankartlar taşıyıp sloganlar attı.
Yine Washington Üniversitesi’ndeki Hamas yanlısı bir gösteride öğrencilerin “Tek bir çözüm var, o da özgür Filistin!” sloganları atması okuldaki Yahudi öğrencileri harekete geçirdi. Okul yönetimine giden bir öğrenci “Ölmemizi istiyorlar. Buna nasıl izin veriyorsunuz?” diye şikâyette bulundu fakat sonuç alamadı. Okul yönetimi bu ifadenin anti-semitizm veya nefret suçu değil ‘ifade özgürlüğü’ olduğunu söyledi Yahudi öğrenciye.
İsrail’in sınır tanımayan barbarlığı ve çocuk katliamlarını eskiden olduğu gibi anti-semitizm ile perdeleme, örtme ve meşrulaştırma dönemi artık sona eriyor. Siyonistlerin vahşetini dile getirip Filistinlilerin haklarını savunan en masum talepleri ve görüşleri bile susturan, bu görüşleri dile getirenleri işlerinden eden, okullarından atan, sınır dışı etmekle tehdit eden İsrail yanlısı faşist ve ırkçı anlayış artık Batı’da büyük tepki görüyor.
Bu nedenle, ABD’nin Arkansas senatörü Tom Cotton’un, topraklarımızda Hamas’a destek ifade eden herhangi bir yabancı uyrukluyu, özellikle de öğrenci vizesi olan yabancı uyrukluları sınır dışı etme tasarısına bizzat ABD’nin içinden sert tepkiler geldi. Bu tasarının Amerikan anayasasının ifade özgürlüğüne aykırı Nazist bir uygulama olduğunu savunan bazı sivil aktivistler, çağrı sahibi senatör Tom Cotton’u Nazilikle suçladı.
Filsitin’e destek verip İsrail rejiminin katliamlarını eleştiren ABD’deki Filistinli aktivist Aitak Barani’nin polis tarafından tutuklanması da Amerikan kamuoyundaki duyarlı kesimler tarafından eleştirilmeye başlandı. Medyada, Barani’nin açıkladığı düşüncelerin Yahudiler için bir tehdit içermediği vurgulanarak, “Siyonist çetelerin linç kampanyasına güvenlik kuvvetlerinin ve Amerikan adalet sisteminin alet edilmesi” kınandı.
Bazı analistler anti-semitizm bahanesiyle düşüncelere yasak getirilmesinin sonuçsuz kalacağını vurgulayarak Avrupa’yı örnek gösteriyor. Örneğin Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti’nde Naziler, konuşmalarının ve yayınlarının birçok yasa uyarınca defalarca bastırılmasına rağmen iktidara geldi. Aslında, birçok tarihçi ve yorumcu, bu sansürün Nazilerin mesajlarını susturmak şöyle dursun, onlara dikkat ve sempati getirdiğine inanıyor.
Almanya’nın Weimar dönemindeki kısıtlamalar Nazizmi veya soykırımı engellemediği gibi, Siyonist lobilerin Batı’da ve dünyanın farklı ülkelerinde devreye soktuğu mevcut katı sansür rejimi de öldürücü ve şiddetli anti-semitizmi, diğer azınlıklara karşı ayrımcılığı veya şiddeti engelleyemeyecek.
Avrupa Parlamentosu, en azından 1980’lerden beri yürürlükte olan güçlü nefret söylemi yasalarına rağmen Avrupa Birliği’nde nefret söylemi ve nefret suçlarının arttığını kabul ediyor.
Siyonistlerin bahanesine ve kendi vahşetlerini meşrulaştırmasına yarayan Batı’daki sansür mekanizması sadece demokratik söylemi boğmakla kalmıyor aynı zamanda görüşleri bastırmakta da başarısız oluyor.
Örneğin Londra’da onlarca kişi Filistin bayrağı salladığı ve “özgür Filistin” diye bağırdığı için gözaltına alındı. Yine binlerce kişinin İsrail’i protesto etmek için Londra’da düzenlediği mitinge dair İçişleri Bakanı Suella Braverman, polisi Hamas’ı destekleyen gösterilere karşı “yasaların tüm gücünü kullanmaya” çağırdı.
Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da İsrail’in vahşetini lanetleyen gösterilere izin verilmiyor. Katılanlar tutuklanıyor bazılarına hapis ve para cezası veriliyor. Kimi protestocular işlerinden ve kariyerlerinden oluyor. Eğer göçmenlerse bazıları sınır dışı edilmekle tehdit ediliyor.
Yahudi lobisi her tür kültürel, sosyal, ekonomik, sportif ve sanatsal linçe başvurarak Siyonizmi eleştirenlerin seslerini kısmaya çalışıyor. Ancak sosyal medya ve dijital sansüre rağmen özgür sesleri bastıramıyorlar.
Örneğin Jon Huntsman, David Magerman ve Marc Rowan gibi tanınmış ‘hayırseverler’ ABD’deki Pennsylvania Üniversitesi’nin önemli antisemitistlerin yer aldığı bir etkinliğe ev sahipliği yapmasının ardından ve Hamas’ı güçlü bir şekilde kınamadığı için bağışlarını durdurduklarını açıkladı.
Sadece Pennsylvania değil ABD’deki neredeyse bütün üniversiteler Siyonizme hafakanlar yaşatan düşüncelerin ve Filistin haklarını savunan söylemlerin ana merkezleri haline gelmiş durumda. Fakat görünen o ki Siyonist bağışçılar hâlâ bu gerçeği kavrayamamış.
Harvard öğrenci gruplarının oluşturduğu koalisyonun İsraillileri kendi cinayetlerinden sorumlu tutan açıklamasına yanıt olarak milyarder Harvard mezunu Bill Ackman, işverenleri, bu tür görüşleri açıkça dile getiren öğrencileri işe almamaya çağırdı.
New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki bir öğrenci lideri, “İsrail bu muazzam can kaybının tüm sorumluluğunu taşıyor” diyen bir açıklama yayınladığı için Bill Ackman’ın çağrısından etkilenen bir hukuk firması daha önce anlaştığı öğrenciyi işe almaktan vazgeçti.
Bu tür bir linç kampanyası ve intikam kültürü ters tepiyor. Görüşleri nedeniyle kariyer beklentileri engellenen gençlerin fikirlerini değiştirme olasılıkları çok az. Bu Siyonist refleksler ve linç kültürü Batılı kamuoyunda anti-semitist bir dip dalganın oluşmasına yol açıyor.
Siyonistler şunu unutuyor… Şu anki Batı 75 yıl önce Yahudilere soykırım uygulayan aynı Batı’dır. Ve Batılı halklar sosyal ve ekonomik imtiyazları ile düşünce özgürlüklerini İsrail’den daha çok sever.
Şu anki İsrail ve onun Siyonist barbarları sadece Filistinli masum çocuk ve kadınları katletmekle kalmıyor. Yol açtıkları küresel tepki nedeniyle Batılı halkların yaşam standardını ve özgürlük normlarını da katlediyorlar.
Çünkü Batılı devletler Yahudi lobilerinin istediği özgürlük karşıtı yasalar çıkarıyor. İsrail’deki Siyonist rejimin bekası için kendi vatandaşlarına yönelik linç kampanyalarına sessiz kalıyorlar.
İsrail’in vahşetlerini savunan Batılı ülke yöneticilerinin bu tavrı kitlelerde büyük bir öfke birikimine yol açıyor. Bu da Batı’daki Nazi deneyiminin yeniden tekerrür etme riskini artırıyor.
Dünyada giderek şiddetlenen anti-siyonist dalga İsrail yanlısı küresel statükonun en büyük destekçisi ve hamisi konumundaki Batılı devletlerin temellerini de kökünden sarsacak gibi görünüyor. Zira Batılı halklar kendi yaşam tarzlarını doğrudan etkileyen İsrail yanlısı politikalara artık prim tanımak istemiyor.
Zaten Avrupa ve ABD’de sıradan insanlar, taksiciler, benzin istasyonundaki çalışanlar ve öğrenciler sosyal medyalarından paylaştıkları “İsrail’e verdiğiniz desteğin bedelini biz ödüyoruz” şeklindeki ortak mesajlarla Batılı siyasilerin yanlışlarına isyan ediyor.
Batı’daki bu yeni başkaldırı dalgası, tıpkı Hamas’ın destansı taarruzu gibi hem Yahudi lobilerinin hem de İsrail’e koşulsuz her desteği sunan Batılı yönetimlerin kimyasını bozuyor.
Öyle görünüyor ki İsrail’in Gazze’de çoğunluğu çocuk ve kadın olan masum sivillere yönelik uyguladığı vahşi devlet teröründen sonra dünyada hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.