Post-siyonist dönemi gören ABD’nin etekleri tutuştu…

Bercan TUTAR – 17 Ekim 2023

 

Kanla, işgal, talan, katliam, kaos ve terörden beslenen kolonyal değerlerle inşa edilmiş uluslararası emperyal norm ve kurumlara dayalı Batı dünyası varoluşsal bir çöküşün eşiğinde bulunuyor.

Bunun en büyük aktüel kanıtı da insanlığın ortak vicdanını derinden yaralayan İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma, bebek, çocuk ve kadınlardan oluşan masum sivilleri dünyanın gözü önünde naklen katletmesine Batılı devletlerin verdiği alçakça desteğin küresel çapta yol açtığı infialdir.

Bu anlamda Batı’nın şimdiye kadar izlediği vaziyeti idare ve kurtarma ‘face saving’ diplomasileri bile artık kâr etmiyor. Her taraftan deşifre oldular. Mızrak çuvala sığmıyor. Atlantik’in her iki yanı da ahlaki, insani ve siyasi açıdan en dibe vurmuş durumda.

Trans- Atlantik ittifakı sarsılırken Batı kendi arasında dört-beş parçalı bir ayrışmaya doğru gidiyor. Paris, Berlin, Londra, Varşova, Madrid, Bükreş ve Roma ile Washington arasında eşgüdüme dayalı senkronize bir stratejiden bahsetmek artık giderek zorlaşıyor.

Rusya, Çin ve Türkiye’nin başını çektiği küresel siyasetin yeni lokomotif blokunun, petrodolar sistemine yönelik hamleler başta olmak üzere ABD’nin Ortadoğu, Asya-Pasifik, Latin Amerika, Avrasya ve Afrika’daki bütün stratejilerini felç eden girişimleri en üst aşamaya çıkmış durumda. İslam dünyasının ‘çelik çekirdeği’ konumundaki Türkiye’nin Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya ve Kuzey Afrika’daki yükselişi ise ABD ve Avrupa ile İsrail ekseninin operasyon imkânlarını giderek daraltıyor.

*

Bu bağlamda Batı bloğunun çöküş ve parçalanışına dair senaryolarda ‘if/eğer’ aşaması yerini artık ‘when/ne zaman’ seçeneğine bırakmış halde. Özellikle de sömürgeci Atlantik ittifakının ırkçı siyasetinin sembolü haline gelen siyonist ‘İsrail paradoksu’ kırılma noktasına geldi.

Nitekim Amerikalı Siyonist-Evanjelistlerin Ortadoğu’daki işgalleri meşrulaştırmada kullandıkları petrodolar ve terör gibi gerekçeler yerine artık doğrudan İsrail’e vurgu yapması dikkat çekiyor. Çünkü emperyal işgaller için bahane olarak kullandıkları petrodolar ve terör kozları ellerinden alındı.

Nitekim bölgede bulunmalarında enerjinin öneminin azaldığını söyleyen Joe Biden’in selefi Donald Trump daha 2017’de “Eskisine göre üretimi artırdık. Bu da orada olmamıza gerek kalmadığı anlamına geliyor. Ortadoğu’da kalmamızın tek sebebi artık İsrail” itirafında bulunmuştu.

*

İşte bu yüzden Avrupa eskisi gibi İsrail’e destek veremiyor. Zira Batı’nın İslam dünyasına dayattığı ‘İsrail paradoksu’ artık miadını doldurdu. Bir yandan dünyaya demokrasi çağrısı yapan ABD ve AB, diğer taraftan tarihteki en ilkel, ırkçı ve ayrımcı siyasi formasyonlardan birine sahip soykırımcı İsrail rejimine destek vermenin dilemmasını taşıyamaz.

BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü Michael Lynk, beş yıl önce 40 Güvenlik Kurulu ve 100 Genel Kurul kararına rağmen İsrail’in Gazze’deki siyasetini işgalden etnik temizliğe, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki politikasını da Golan Tepeleri’ndeki gibi işgalden ilhaka vardırdığına dikkati çekmişti.

Batı dünyası şimdiye kadar elindeki bütün imkânları İsrail’e aktardı. Hâlâ da aktarıyor. Siyonist işgalci ve soykırımcı İsrail yönetimi de bu olanakları Filistin halkını sindirme, kontrol, sürgün, katliam gibi devlet terörünün en insanlık dışı yöntemlerini devreye sokmakta kullandı/kullanıyor.

Bu anlamda, eğer gereken önlemler alınmaz ve dünya birlik olmazsa Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin halkının maruz kaldığı soykırım ve terör vahşeti, gelecekte Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın diğer bölgelerindeki milyarlarca insanın da kaderi haline gelebilir.

 

*

Ancak dibe vurmuş Batılı ve Hıristiyan – Siyonist ırkçılığa yeni dünyada artık yer yok. Çünkü işgal ve kaos politikalarına İsrail’i gerekçe gösterenlerin bütün askeri ve ideolojik cephaneleri tükendi. Farklı bir dönem başlıyor. Buna tarihçiler ve analistler şimdiden post-siyonist dönem diyor.

Nitekim Türkiye’nin liderliğindeki İslam dünyası, Rusya ve Çin gibi yeni dünya siyasetinin lokomotifi konumundaki kurucu aktörler, ABD ve Avrupa’nın Ortadoğu’daki varlıklarının son bahaneleri olarak kullandıkları İsrail’i koruma ve kollama misyonuna son verme konusunda hiç olmadığı kadar kararlı görünüyorlar.

Çünkü İsrail’in frenlendiği, dizginlendiği ve kontrol altına alındığı yeni bir Ortadoğu tablosu, emperyal güçlerin bu bölgedeki varlıklarına da ağır bir darbe indirecektir.

Bu nedenle Çin, siyonist İsrail’in vahşet politikasına karşı çıkıyor. Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme sürecini sona erdiriyor. Rusya, jeo-politik çıkarları gereği Batı ve İsrail yerine Müslüman dünyasının taleplerine uygun bir siyaset izliyor.

Hasılı kelam küresel güney diyebileceğimiz Batı dışındaki dünya soykırımcı İsrail’in Ortadoğu’daki barbarlıklarına artık son verilmesi düşüncesinde. Bu konuda küresel bir hassasiyet oluşmuş durumda. Bu tabloyu gören ABD liderliğindeki Batı’nın etekleri tutuşmuş durumda. Fakat çok istemelerine rağmen gelebilecek küresel tepkilerden dolayı İsrail’in Gazze’ye karadan girip daha fazla vahşet işlemesine cesaret edemiyorlar.

Böyle bir hamle İsrail’in ve Batı’nın Ortadoğu’daki hegemonyasının yıkılışını daha da hızlandırır. Zaten zayıflamış durumdalar. Bu barbarlıklar son çırpınışları. Ortadoğu’yu sömürmek için kullandığı ‘terör ve petrodolar stratejisi’ gibi iki önemli kozu elinden alınan ABD, siyonist İsrail kozunun da sonunun geldiğini görüyor.

Bu yüzden bölgeye can havliyle iki uçak gemisi ve onlarca savaş destroyeri gönderdi. Hiç tanık olmadığımız seviyede bir mekik diplomasisi yürütüyor. Fakat ABD ve müttefiki Avrupa ne yapsa da yeni dünya ve yeni Ortadoğu’nun doğumunu engelleyemeyecekler. Ok yaydan çıktı bir kere.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

bercan tutar banner

Bercan TUTAR – 17 Ekim 2023

 

Kanla, işgal, talan, katliam, kaos ve terörden beslenen kolonyal değerlerle inşa edilmiş uluslararası emperyal norm ve kurumlara dayalı Batı dünyası varoluşsal bir çöküşün eşiğinde bulunuyor.

Bunun en büyük aktüel kanıtı da insanlığın ortak vicdanını derinden yaralayan İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma, bebek, çocuk ve kadınlardan oluşan masum sivilleri dünyanın gözü önünde naklen katletmesine Batılı devletlerin verdiği alçakça desteğin küresel çapta yol açtığı infialdir.

Bu anlamda Batı’nın şimdiye kadar izlediği vaziyeti idare ve kurtarma ‘face saving’ diplomasileri bile artık kâr etmiyor. Her taraftan deşifre oldular. Mızrak çuvala sığmıyor. Atlantik’in her iki yanı da ahlaki, insani ve siyasi açıdan en dibe vurmuş durumda.

Trans- Atlantik ittifakı sarsılırken Batı kendi arasında dört-beş parçalı bir ayrışmaya doğru gidiyor. Paris, Berlin, Londra, Varşova, Madrid, Bükreş ve Roma ile Washington arasında eşgüdüme dayalı senkronize bir stratejiden bahsetmek artık giderek zorlaşıyor.

Rusya, Çin ve Türkiye’nin başını çektiği küresel siyasetin yeni lokomotif blokunun, petrodolar sistemine yönelik hamleler başta olmak üzere ABD’nin Ortadoğu, Asya-Pasifik, Latin Amerika, Avrasya ve Afrika’daki bütün stratejilerini felç eden girişimleri en üst aşamaya çıkmış durumda. İslam dünyasının ‘çelik çekirdeği’ konumundaki Türkiye’nin Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya ve Kuzey Afrika’daki yükselişi ise ABD ve Avrupa ile İsrail ekseninin operasyon imkânlarını giderek daraltıyor.

*

Bu bağlamda Batı bloğunun çöküş ve parçalanışına dair senaryolarda ‘if/eğer’ aşaması yerini artık ‘when/ne zaman’ seçeneğine bırakmış halde. Özellikle de sömürgeci Atlantik ittifakının ırkçı siyasetinin sembolü haline gelen siyonist ‘İsrail paradoksu’ kırılma noktasına geldi.

Nitekim Amerikalı Siyonist-Evanjelistlerin Ortadoğu’daki işgalleri meşrulaştırmada kullandıkları petrodolar ve terör gibi gerekçeler yerine artık doğrudan İsrail’e vurgu yapması dikkat çekiyor. Çünkü emperyal işgaller için bahane olarak kullandıkları petrodolar ve terör kozları ellerinden alındı.

Nitekim bölgede bulunmalarında enerjinin öneminin azaldığını söyleyen Joe Biden’in selefi Donald Trump daha 2017’de “Eskisine göre üretimi artırdık. Bu da orada olmamıza gerek kalmadığı anlamına geliyor. Ortadoğu’da kalmamızın tek sebebi artık İsrail” itirafında bulunmuştu.

*

İşte bu yüzden Avrupa eskisi gibi İsrail’e destek veremiyor. Zira Batı’nın İslam dünyasına dayattığı ‘İsrail paradoksu’ artık miadını doldurdu. Bir yandan dünyaya demokrasi çağrısı yapan ABD ve AB, diğer taraftan tarihteki en ilkel, ırkçı ve ayrımcı siyasi formasyonlardan birine sahip soykırımcı İsrail rejimine destek vermenin dilemmasını taşıyamaz.

BM İnsan Hakları Filistin Özel Raportörü Michael Lynk, beş yıl önce 40 Güvenlik Kurulu ve 100 Genel Kurul kararına rağmen İsrail’in Gazze’deki siyasetini işgalden etnik temizliğe, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki politikasını da Golan Tepeleri’ndeki gibi işgalden ilhaka vardırdığına dikkati çekmişti.

Batı dünyası şimdiye kadar elindeki bütün imkânları İsrail’e aktardı. Hâlâ da aktarıyor. Siyonist işgalci ve soykırımcı İsrail yönetimi de bu olanakları Filistin halkını sindirme, kontrol, sürgün, katliam gibi devlet terörünün en insanlık dışı yöntemlerini devreye sokmakta kullandı/kullanıyor.

Bu anlamda, eğer gereken önlemler alınmaz ve dünya birlik olmazsa Gazze ve Batı Şeria’daki Filistin halkının maruz kaldığı soykırım ve terör vahşeti, gelecekte Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın diğer bölgelerindeki milyarlarca insanın da kaderi haline gelebilir.

 

*

Ancak dibe vurmuş Batılı ve Hıristiyan – Siyonist ırkçılığa yeni dünyada artık yer yok. Çünkü işgal ve kaos politikalarına İsrail’i gerekçe gösterenlerin bütün askeri ve ideolojik cephaneleri tükendi. Farklı bir dönem başlıyor. Buna tarihçiler ve analistler şimdiden post-siyonist dönem diyor.

Nitekim Türkiye’nin liderliğindeki İslam dünyası, Rusya ve Çin gibi yeni dünya siyasetinin lokomotifi konumundaki kurucu aktörler, ABD ve Avrupa’nın Ortadoğu’daki varlıklarının son bahaneleri olarak kullandıkları İsrail’i koruma ve kollama misyonuna son verme konusunda hiç olmadığı kadar kararlı görünüyorlar.

Çünkü İsrail’in frenlendiği, dizginlendiği ve kontrol altına alındığı yeni bir Ortadoğu tablosu, emperyal güçlerin bu bölgedeki varlıklarına da ağır bir darbe indirecektir.

Bu nedenle Çin, siyonist İsrail’in vahşet politikasına karşı çıkıyor. Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşme sürecini sona erdiriyor. Rusya, jeo-politik çıkarları gereği Batı ve İsrail yerine Müslüman dünyasının taleplerine uygun bir siyaset izliyor.

Hasılı kelam küresel güney diyebileceğimiz Batı dışındaki dünya soykırımcı İsrail’in Ortadoğu’daki barbarlıklarına artık son verilmesi düşüncesinde. Bu konuda küresel bir hassasiyet oluşmuş durumda. Bu tabloyu gören ABD liderliğindeki Batı’nın etekleri tutuşmuş durumda. Fakat çok istemelerine rağmen gelebilecek küresel tepkilerden dolayı İsrail’in Gazze’ye karadan girip daha fazla vahşet işlemesine cesaret edemiyorlar.

Böyle bir hamle İsrail’in ve Batı’nın Ortadoğu’daki hegemonyasının yıkılışını daha da hızlandırır. Zaten zayıflamış durumdalar. Bu barbarlıklar son çırpınışları. Ortadoğu’yu sömürmek için kullandığı ‘terör ve petrodolar stratejisi’ gibi iki önemli kozu elinden alınan ABD, siyonist İsrail kozunun da sonunun geldiğini görüyor.

Bu yüzden bölgeye can havliyle iki uçak gemisi ve onlarca savaş destroyeri gönderdi. Hiç tanık olmadığımız seviyede bir mekik diplomasisi yürütüyor. Fakat ABD ve müttefiki Avrupa ne yapsa da yeni dünya ve yeni Ortadoğu’nun doğumunu engelleyemeyecekler. Ok yaydan çıktı bir kere.

Bir Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.