Prof. Dr. Celalettin Yavuz Güvenlik Politikaları Uzmanı, 6 Ekim 2023
Clinton’ın ikinci döneminde 1998 tarihli belgede casusluk faaliyetleri yapan, insan hakları ihlallerinde bulunan, bölgesel ve insani krizlere yol açan ‘başarısız devletler’ sorunu da ele alınmıştı. O yıl Kenya ve Tanzanya’daki ABD büyükelçiliklerine terör saldırıları üzerine bu örgütlere destek verdikleri gerekçesiyle Sudan ve Afganistan’daki hedeflere füze saldırıları gerçekleştirilmişti. Bir bakıma ABD, uluslararası hukuku bir kenara bırakmaya başlamıştı.
Clinton Döneminde ‘Yumuşak Güç’ ve Gerektiğinde Sert Güç
Clinton’ın küreselleşmesi “ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasal bütünleşmeyi hızlandıran ve tüm kıtalardan insanları birbirine yaklaştıran, fikirlerin, malların ve bilgilerin paylaşılmasını sağlamayı” hedefleyen küreselleşmenin serbest pazar ilkesi, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı, demokrasinin teşviki vb. alanlarda ABD’nin temel değerleri ile uyumlu olduğuna vurgu yapılmaktaydı. Bu sürece uyumda sıkıntılı ülkelere salgın hastalıklar, refah, örgütlü suçlar vb. konularda yardımlarla “yumuşak gücünü” kullanan ABD sempati topladı.
Ancak küreselleşme; KİS’lerin yayılması, küresel terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, kara para aklama vb birçok riskle birlikte devletlerin ortak sorunu halini de aldı. Liberal ekonomi ve serbest ticareti destekleyen ABD, ekonomik açıdan “serseri devletler (rogue states)” diye adlandırılan İran, Irak, Kuzey Kore ve Libya gibi ülkelerle yapılması yasağını da getirdi.
Soğuk Savaş sonrası BM ile işbirliği içindeki ABD, koalisyonlarda ve BM Barış Gücü Operasyonlarında yer almış, 1991’de Irak, 1992 Somali, 1993-1995 Bosna, 1996 Ruanda ve Zaire, 1997’de Arnavutluk’ta yine 1997’de Kongo ve Gabon’da askeri operasyonlara katılmıştı. Clinton yönetimi Bosna Hersek’e ilaveten, uzun bir süreden beri devam eden Kıbrıs ve Filistin gibi sorunların çözümüne de el atmıştı. Görevinden ayrılasına günler kala Filistin sorunun iki devletli çözümü için Camp David’teki Clinton-Ehud Barak-Arafat zirvesinde Arafat’ın yan çizmesiyle girişim akamete uğramıştı. 1999’da “Yeni Bir Yüzyıl İçin Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin ilanıyla Clinton Yönetimi, stratejisini “küreselleşme” üzerine dayandırmıştı.
1999’da NATO’nun “Yeni Stratejik Konsepti”nde ittifakın artık doğrudan saldırının yanında etnik ve dinsel çatışmalar, bölgesel uyuşmazlıklar, insan hakları ihlalleri, terörizm, kitle imha silahlarının yayılması, örgütlü suçlar vb. konularda da hareket geçebileceği öngörülmekteydi. Bu esaslar çerçevesinde Kosova’nın Sırbistan tarafından soykırıma uğramasını önlemek maksadıyla ABD’nin önderliğindeki NATO, BM Güvenlik Konseyi’nin kararı aranmaksızın Kosova’daki Sırp kuvvetlerine Türk uçaklarının da katıldığı hava harekatı icra etti. NATO’yu da yanına alan ABD, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ihtiyaç duymuyordu.
George W. Bush’la Birlikte Uluslararası Güvenlik Sistem Yerine ABD’nin Gücü
George W. Bush ile birlikte dış politikada etkinlik arayışı ‘Amerikan İstisnacılığı’ ile milliyetçi söylemin ön plana çıktığı ABD’nin liberal devlet anlayışında şu dört özellik belirginleşti: (a) Avrupa’daki devlet egemenliğinden farklı olarak, dünyaya özgürlük getirme misyonu taşıyan bir devlet olarak egemenliği başkalarıyla paylaşmanın imkânsızlığı. (b) ABD dış politikasının meşruiyetinin uluslararası rejimler yerine kendi kamuoyunun onayına bağlı olması. (c) Özgürlüğün dünya çapında yaygınlaştırılmasının salt Amerikan değerlerine göre yürütülmesi, yani hak ve özgürlüklerin Amerikan’ın kabullendiği kavram ve değerlerle götürülmesi. (ç) Dış politikada çok taraflılık geleneğinin varlığına rağmen bu pek de kuvvetli olamadığı öngörüsü.
Bu özelliklerden de anlaşılacağı üzere Bush, Clinton’ın ötesine geçerek ABD’nin tek kutuplu kudretinin peşindeydi. Ancak bu kudretli tek kutbun karizması New York’ta Dünya Ticaret Merkezi ve Washington’da Pentagon’a 11 Eylül 2001’de gerçekleştirilen terörist saldırılarla çizildi. Bush yönetimince milat niteliğindeki saldırıdan yaklaşık bir yıl sonra açıklanan Bush Doktrini, Clinton döneminden farklı olarak ABD’nin yeni düşmanını ve dış politikasını ortaya koymuştu. Yeni düşman, o tarihlerde küresel terör örgütü olarak nitelenen el-Kaide idi.
(Yazı dizi “Amerika Güç Kaybederken-3” şeklinde devam edecektir.)