Prof. Dr. Faruk TAŞÇI – 02 Ekim 2024

 

“Bize Güzel Sabır Verdiği İçin Allah’ımıza Şükrediyoruz”

Kavramlar, çok önemli; öyle rastgele kullanılacak bir şey değil, hele hele “başkaları”nın kavramı ile “kendini” ifade etmek başlı başına katliam! Çünkü her kavram kendi tarihsel ve kültürel birikimini ve ilkelerini yansıtır, ona göre kendi sistemine işaret eder ve o sisteme göre de uygulamalar şekillenir.

Sabır mı Şükür Mü?

Bu nedenle Gazze’de vatan toprakları için mücadele etmek “cihatçılık” değil “cihad” ve mücadele edenler de “cihatçı” değil “mücahid” (tıpkı Kurtuluş Savaşı ve Kıbrıs Çıkarması’ndaki mücahitlerimiz gibi).

Söz konusu cihad (ve cihad meydanı) olunca ve bunun faili mücahitler ve arkalarındaki geniş halk kitlesi olunca, ister istemez iki kavram daha görücüye çıkıyor: Sabır ve şükür.

Acaba her türlü zorluğun yaşandığı, sürekli havadan, karadan ve denizden şeytanın ordularının her türlü silahları ile saldırdığı, önüne gelen her şeyi yok etme hedefi ile bir nevi şeytanî ayin ortamının oluşturulduğu, kanların oluk oluk aktığı velhasıl tarif edilmesi pek mümkün olmayan çok ağır şartların yaşandığı bir ortamda sabır ve şükür ne anlama geliyor?

Sabır, en geniş ifade ile zorluklara çeşitli biçimlerde tahammül etmek ve şükür de nimetlere karşı farklı şekillerde de olsa hoşnutluğunu ifade etmek (mesela elhamdülillah demek) olarak ele alındığında, sabır mı şükür mü daha üstün olmuş oluyor? Başka bir ifade ile, Gazze’deki Müslümanların tüm yaşananlar sonrasında da “elhamdülillah”ı dillerinden düşürmemeleri nedeniyle şükür mü önde olmuş oluyor?

Bu ve benzer soruların cevabını yine Gazzeli bir Müslüman veriyor. Bir kardeşini, kayın validesini ve yeğenleri şehit veren ve Gazze’deki dünyalıklarını kaybeden Gazzeli bir Müslümana yakın zamanda sabır ile şükür arasındaki farkı ve “sabır mı şükür mü daha üstün sence” diye sormuştum. Öyle bir cevap aldım ki bu cevap ancak bir ariften gelebilirdi ya da ariflerin sofrasından bir neferin nefesinden: “Bize güzel sabır verdiği için Allah’ımıza şükrediyoruz.”

Filistin’de Gazzelilerin Cihadını Anlamak İçin

Bu cevabı ve benzer “anlaşılması zor” cevapları ve halleri anlamak için elbette öncelikle “kendi kavramları”nı bilmek şart, ama Gazzelilerin özeldeki cihadını anlamak için bazı temel meselelerin de bilinmesi elzem.

Mesela Yahudi teolojisini bilmek gerekiyor. Tahrif edilmiş Tevrat’ı bilmek yetmez, bu tahrifin kökü olan Kabala ve tahrifin mimarları olan hahamları ve onların uydurdukları tefsir metinlerini de bilmek gerekiyor ki niye bu kadar şeytanın oyuncağı oldukları ve hatta şeytanlaşmış oldukları hakkıyla anlaşılabilsin.

Bunu bilmek yetmez; bu teolojinin bizzat hâkim olduğu İsrail’in iç dinamiklerini de bilmek gerekiyor. Mesela sapkın teolojik yapılanmanın İsrail siyasetindeki ve halkındaki karşılığının ne kadar olduğunu, karşılığı çoksa nedenini ve varsa teolojik sapkınların aralarındaki farklılaşmaları veya kapışmaları bilmek gerekiyor.

Tabi ki Filistin tarihini de bilmek lazım. Ta Hz. Ömer’in fethinden başlayıp Selahaddin Eyyubî dönemi ve özellikle Osmanlı dönemindeki Filistin’i iyi bilmek gerekiyor. Bir o kadar iyi bilinmesi gereken dönem de Osmanlı sonrası İngiliz mandası dönemi; esas olup bitenler o dönemde çünkü ve Siyonist işgal rejimi dönemini günümüze kadar detaylı bir şekilde bilmek gerekiyor.

Böyle bir bilgi doğal olarak Hamas ve Kassam Tugayları’nı da bilmeyi gerektiriyor. Hamas’ın hangi zeminde ve şartlarda ortaya çıktığını, Hamas’ın bünyesindeki Kassam’ın varlığını ve yapısını iyi bilmek gerekiyor. Hamas ile diğer Filistinli gruplar arasındaki ilişkiyi bilmek de önemli. Belki hepsinden de önemlisi, Hamas’ı Hamas yapan “cihad ilmihali”ni bilmek gerekiyor. Böylece, düşmana karşı savaş durumunda ve barış anlarında nelerin yapılıp yapılmaması gerektiği bilinebilsin ve “ya zafer ya şehadet”in ne anlama geldiği hakkıyla anlaşılabilsin.

Ve nihayetinde çevre/komşu ülkelerdeki dinamikleri de bilmek gerekiyor. Ürdün malum kukla, Suriye karışık, Lübnan tarumar, Irak âtıl, Suud’un ve Mısır’ın eli kolu bağlı, İran her zamanki gibi güvenilmez ve Türkiye çırpınıyor. Bu ülkelerin imkanlarını ve zorluklarını da bilmek gerekiyor.

Özetle; eğer böyle olursa mutlak manada Gazze cihadını anlamak yine mümkün olmasa bile “anlama çabasında insaf” söz konusu olmuş olur ki bu durumda anlayış isabetli olmasa bile insaflı kabul edilir. Aksi haldekiler için “cahillerden yüz çevirin” ilahi ikazına uymak lazım!