Bercan TUTAR – 25 Eylül 2024

 

ABD’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra dizayn ettiği dünyayı kontrol etmek için oluşturduğu Birleşmiş Milletler’in (BM) 79. Genel Kurulu toplantıları yine küresel statükoya yönelik eleştiri ve serzenişlerle geçti. 200’ü aşkın üyenin bir araya geldiği BM’nin New York kentindeki toplantılarda küresel vicdanları kanatan Gazze’deki soykırım için sadra şifa bir sonuç çıkmayacağını herkes biliyor. Dahası BM Güvenlik Konseyi kararları ve Uluslararası Adalet Divanı emirlerinin Gazze’deki İsrail’in barbar soykırımını durdurabileceğine inanmak her açıdan bir saçmalıktır.

ABD’nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield’in de aralarında bulunduğu BM Güvenlik Konseyi’nin 14 üyesi son olarak 22 Mart 2024’te İsrail ile Hamas arasında “derhal ateşkes” ve “tüm rehinelerin koşulsuz serbest bırakılması” çağrısı yapan bir karar üzerinde anlaşmıştı. Karardan sonra salonda alkışlar kopmuştu. Ne oldu? Kararın üzerinden 7 ay geçti. Hiçbir sonuca ulaşılamadı. Kimse İsrail’i durduramadı.

Çünkü BM’nin Gazze ile ilgili aldığı kararlar bir saçmalık ve bir yanılsamadır. BM, Gazze kasabı İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu karşısında diz çöktü. BM’nin oylamalarına, karar ve raporlarına aldırmayan Batılı psikopat ülkeler Netanyahu’yu savundu, Gazze’yi ve halkını değil.

Benzer şekilde Ocak 2024’te BM Güvenlik Konseyi’nden biraz daha fazla ağırlığa sahip olan Uluslararası Adalet Divanı (UAD), tükenmiş, beceriksiz bir anakronizm olarak İsrail’e, soykırıma varan eylemleri çağrıştırdığı gerekçesiyle Gazze’deki Filistinlilere yaptıklarını “makul ölçüde” durdurmasını neredeyse oybirliğiyle emretti.

İsrail’in cevabı UAD’nin geçici kararını vermesinden bu yana Gazze’de her acımasız günde yaptığı şeyi yapmaya devam etmek oldu. İsrail’in öldürme öfkesi, acımasızlığı ve vahşeti daha da arttı.

Uluslararası Adalet Divanı apaçık gerçeği kabul etti: İsrail, kasıtlı olarak Gazze’de bir kıtlık yaratarak Filistinlileri teslim olmaya ve teslim olmaya zorlamaktır. Uluslararası Adalet Divanı, Cenevre Sözleşmeleri’ni imzalayan İsrail’in yiyecek, su, yakıt ve diğer yaşamsal ihtiyaçların “kara sınırlarından” Gazze’ye “engellenmeden” daha sık girmesine izin vermesini talep etti.

İsrail, UAD’nin geçici kararını” toptan reddettiği gibi ‘yeni geçici tedbirleri’ni de reddetti. Güçsüzlüğü ortaya çıkan UAD’nin İsrail’in kendini beğenmişliği ve inatçılığına verdiği cevap, mahkemenin kendisi kadar acıklıydı:”… İsrail Devleti, tüm önlemler hakkında bir raporunu bir ay içinde Mahkemeye sunacaktır…”

Batı medyasındaki hayalperest kalemler, BM Güvenlik Konseyi’nin kararında ABD büyükelçisinin çekimser kalması, ABD Başkanı Joe Biden’ın ve dolayısıyla Amerika’nın “İsrail ile aşk ilişkisinin” sonunu işaret eden “bir dönüm noktası” olarak tanımladı.

Öncelikle, Biden 7 Ekim’den bu yana Netanyahu’nun Gazze’deki “acımasız saldırganlığı” karşısında bile Amerika’nın İsrail ile olan kalıcı “aşk ilişkisinin” dokunulmaz olduğunu defalarca ilan etti. Kendini Siyonist olarak tanımlayan Biden’ın, Netanyahu ve arkadaşlarına yönelik tek bir genel mesajı vardı: Lütfen devam edin.

ABD ile İsrail arasında Gazze’deki soykırım konusunda ne tür farklılıklar varsa, bunlar hep söylemsel düzeyde kalmış ve dolayısıyla anlamsız kalmıştır.

Bu bağlamda, ABD’nin çekimser kalma kararı, “kırılma noktasını geçmiş özel bir ilişkinin” somut bir işareti olmaktan çok, geçici bir âşıklar kavgasıdır. Biden BM kararının ardından telafi amaçlı bir buket çiçek yerine İsrail’e daha fazla Gazzeli öldürmesi için yeni bombalar gönderdi.

İsrail’in soykırım barbarlığı sona erdiğinde uygulamaya konulmaya hazır, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına saygı duyan ve Filistin devletinin toprak bütünlüğünü tanıyan büyük bir planın var olduğu düşüncesi belki de tüm yanılgıların en büyüğüdür. İsrail’in içinde ve dışında bulunan insan hakları örgütleri, apartheid rejimini ilan eden bir devletin Gazze ve Batı Şeria’yı “işgal etmekle” yetinmeyeceği uyarısında bulunuyor. Uluslararası hukuk ve sözleşmelerle dolu, kaçınılmaz olarak gelecekte olacakların habercisi niteliğinde ciltler dolusu raporlar yazıldı.

BM’ye şüpheyle bakanlar sadece çılgın komplo teorisyenleri değil. ABD başkanlarından Donald Trump, BM’yi “insanların bir araya gelip sohbet edip iyi vakit geçirebileceği bir kulüp” olarak ilan ederek görüşlerini açıkça ortaya koymuştu zaten. ABD yılda 3 milyar dolar veriyor BM’ye. Bu da örgütün maliyetlerinin yüzde 22’sini karşılıyor. Trump’ın dediği gibi BM artık ABD için işlevini tamamlıyor. Göstermelik amacı ‘küresel barışı’ yani ABD’nin çıkarlarını korumak olan BM artık bu işlevini de yerine getiremiyor.

Çünkü Türkiye, Rusya ve Çin liderliğindeki Küresel Güney, BM’nin yapısının değinmesi ve Batı egemenliğindeki küresel statükonun reforme edilmesini savunuyor.

Ancak bunun yeri BM kürsüsü değil, savaş alanıdır. Zira dünya barışını koruma amacıyla oluşturulan BM ve ona bağlı kuruluşlar şimdiye kadar dünyadaki Evanjelik-Siyonist hedefler için hep kaos ve savaşı teşvik etti. Bu yüzden Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki sivil can kayıplarını son verecek barış anlaşmasını ret ettiler. İsrail’in saldırıları sebebiyle Gazze’de ortaya çıkan insani krize çare bulmak yerine daha da derinleştirmeye çalışıyorlar. Dünyanın artık bu gerçeği görmesi ve BM denen saçmalığa son vererek iki ilişkilere ve bloklara dayalı çok kutuplu, çoğul ve herkesi kapsayan yeni bir küresel sistem için adım atması gerekiyor.